3 Ocak 2008 Perşembe

Samsun'a Çıktım, Merak Etmeyin

(… Bir akşam ağabeyim Mustafa Kemâl'in Anadolu'ya geçmek üzere olduğunu haber aldık... Ağabeyim, tekmil arkadaşına vedâ ederken şöyle diyordu:

— Bu geceyi, annem ve kardeşimle geçireceğim sabaha kadar! Sizi tekrar ziyarete gelemeyeceğim için kusura bakmayın!... Şimdi hepinize vedâ etmiş olayım...

Arkadaşları gittikten sonra beni çağırdı:

— Makbuş, dedi, annemin karyolasının karşısına yer sofrası yap. Bu gece sizinle biraz dertleşmek istiyorum...
— Mühim bir şey mi var ağabeyciğim?
— Yarın gideceğim!
— Nereye!
— Gideceğim işte, nereye olduğunu sorma... Hayat bu... Belki ölürüm, gelemem... Size söyleyeceklerim var bu akşam...

Ben üzgün ve şaşkındım... Muammalar içinde bocalıyordum... Fakat nereye gideceğini bilmesem bile gittiğini yolun bir mücadele yolu olduğunu tahmin etmekte güçlük çekmiyordum...

Annemin karyolasının karşısına yer sofrası hazırladık... Minderleri, yastıkları yerleştirdik... Ağabeyim, annemin karşısına geçti. Çok düşünceliydi...

•— Anneciğim, dedi. Ben gidiyorum!... Buraların da Selânik gibi olmak ihtimali vardır... Ben gittikten sonra yanılıp da sokağa çıkmayın... Benim işim mühim... Bu işte muvafak olabilmem için huzuru kalble çalışmam lâzım... Beni merak ve endişede bırakmayın... Giderken gözüm arkada kalmasın! Elimi, ayağımı bağlamayın! Memleket için çalışırken sizden yana bir üzüntüye düçâr olmak istemem...

Annem, heyecandan düşüp bayıldı... Doktor Rasim Perid Beyi çağırdık... O ilâç, bu ilâç derken annem biraz kendisine geldi... O gece sabaha kadar uyumadık... Konuştuk... Dertleştik...

Ertesi gün, araba kapıya dayandı... Annemle ağabeyimin birbirlerine vedâları çok hazin oldu... Sarıldılar... Öpüştüler... O, annemin ellerini tekrar tekrar dudaklarına götürdü... Annem, ağabeyimin boynuna sarıldı...

Aşağıya kendisini teşyi etmek üzere arkadaşları gelmişti... Âdetimiz mucibince alt katta erkekler olduğu için ben aşağı inmedim... Ağabeyim, merdivenin başında durdu... Gözlerini gözlerime dikti... Belki dakikalarca konuşmadan birbirimize bakıştık... Ben olanları ve olacakları düşünecek halde değildim...

— Niçin konuşmuyorsun Makbuş? dedi.

Nemli gözlerimi ona çevirdim :
— Ağabeyciğim, dedim. Ne konuşayım?... Muharebeye giderdin bilirdim... Terfian giderdin bilirdim...
Bir vazife ile giderdin, bilirdim... Fakat bugün ne için gidiyorsun?... Nereye gidiyorsun?... Benim aklım durdu bu gidişe!

— Evet Makbuş, dedi. Merak etme bunu da bilirsin inşaallah!... Beni bağrına bastı... Vedâ etti... Merdivenleri atlayarak aşağı indi...

O, biraz sonra arkadaşlarının refakatinde arabasına binip kapıdan uzaklaştığı zaman, biz pencerelere
yığılmış, gözyaşı döküyorduk... Bizi gene annem teselli etti... Sert bakışlarını bana çevirerek:

— Sen asker kardeşisin, dedi. Ayıp, ağlanır mı hiç askerin ardından!... Üzüntünü kimseye belli etme... Misafirlere şerbet ez... Memleketi için giden insan ölse bile ardından ağlanmaz!...


«SAMSUN'A ÇIKTIM, MERAK ETMEYİN!»

Tam üç gün üç gece telefonumuz çalmadı... Halbuki ağabeyim evde iken sık sık telefon çalardı.. Onunla beraber çalışan arkadaşları Mustafa Kemal'in tevkifi için yapılan hazırlıkları muntazaman takip ediyorlar ve gizlice telefon ederek bildiriyorlardı... O, ayrılınca bizi tam üç gün kimse aramadı...

Üç gün sonra telgrafını aldık:

“Samsun'a çıktım, sıhhatteyim, merak etmeyin” Mustafa Kemal.

Üzüntümüzün yerini coşkun bir sevinç doldurmaya başladı. Ağabeyim, sağ salim Anadolu 'ya çıkmağa muvaffak olmuştu... Fakat akıbetin ne olacağını bilmiyorduk...


KAYNAK: Şemsi Belli, “Makbule ATADAN Anlatıyor: Ağabeyim Mustafa Kemal” Sayfa:37-39, Ayyıldız Matbaası, Ankara 1959.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder