Milli Mücadele’nin ilk mitingi
Samsun’da yapılmıştı. Samsun’un Havza İlçesinde yapılan bu mitingi Mustafa
Kemal de izlemişti. Aslında Milli mücadeleyi halka anlatmayı ve halkın
katılmasını sağlamayı amaçlayan bu mitingin düzenlenmesini isteyen Mustafa Kemal’di.
Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktıktan sonra gittiği Havza’da düzenlenen, Milli
Mücadelenin bu ilk mitinginin oldukça ilginç bir öyküsü vardır.
Mustafa Kemal, Havza Belediye Başkanı
İbrahim Bey’e, “Halka yol göstermek icap eder.” Dedi…
“Halkın Sesini Çıkarması Zamanı
Gelmiştir.”
Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’da
Anadolu topraklarına çıkarak başlattığı Milli Mücadele’nin ilk mitingi de
Samsun’da yapılmıştı. Mustafa Kemal bu ilk mitingin bir camide düzenlenmesini
istemiş ve havza ilçesindeki mitingi kendisi de yakından izlemişti. Milli
Mücadeleyi halka anlatmayı ve halkın katılmasını sağlamayı amaçlayan ve bir
bakıma ulusal kurtuluş hareketinin halk kitleleri içinde ateşlenmesini sağlayan
bu ilk Havza mitinginin ilginç bir öyküsü vardır.
Samsun’a çıktıktan bir hafta sonra
Havza’ya giden Mustafa Kemal Paşa, burada Ali Baba’nın otelinde misafir
edilmişti. Önce halk temsilcileriyle görüşüp milletin mücadeleye hazır olduğunu
saptayan Mustafa Kemal, otelin sahibi Ali Baba vasıtasıyla Belediye Başkanı
İbrahim Bey’i çağırmıştı.
Havza Belediye Başkanı’yla görüşen
Mustafa Kemal Paşa, kendisine özetle şunları söylüyordu: “Halkın sesini
çıkarması zamanı gelmiştir. Ondan önce, bu halka bu halka yol göstermek icap
eder. Binaenaleyh, önümüzdeki Cuma günü, namazdan sonra Büyük Cami’de mevlüt
okutunuz. Mevlüt bitince dışarıda fişek atılarak işaret verilsin. Böylece her
üç camiden halk ellerinde bayraklarla ve tekbir getirerek alayla çıkıp miting
yerinde toplansın. Miting yeri, bu otel ile Belediye Dairesi arasındaki
sahadır.”
Mustafa Kemal Paşa’dan bu emri alan
Havza Belediye Başkanı İbrahim Bey, daha sonra şunları anlatıyor: “Mustafa
Kemal Paşa biraz düşünerek: “Dur, dedi, bu arada yapılması gereken bir iş daha
var. Cami’de mevlüt bittikten sonra, hitabeti kuvvetli bir arkadaşınız, halka
silahlanmak lazım geldiğinden, zira düşmanların elinde esir bulunan Padişahtan
bir medet ummanın manasız olacağından bahisle bir nutuk irad etsin.”
Bu emri aldıktan sonra Paşa
Hazretlerine sordum:
“- Miting yerinde kimin söz
söylemesini münasip görüyorsunuz efendim?
Çenesini avuçlayıp bir lâhza daldıktan
sonra:
“- Bir Hoca Efendi”, dedi.
Bu durum karşısında arkadaşları
toplayarak, gerekli hazırlıklara başladık. Civar köylerden birinde bulunan Hoca
Sıtkı Efendi’ye haber gönderdik.
Artık her hazırlığımız tamamdı. Cuma
geldi çattı. Namaz kılınıp bitti ve mevlüt okundu. Şeker bulunmadığından
Cemaate külahlar içinde çekirdeksiz kuru üzüm dağıtıldı.
Sıra mitinge geldi. Halk toplanmış,
sahayı doldurmuş, tam nutuk başlayacak. Fakat bu işe memur ettiğimiz Hoca
Efendi’yi koydunsa bul!.. Sağa sola adam koşturduk; nafile!... Yok, yok!...
Paşa da oturduğu yerden sinirlendiğini
belirten bir halle bizi gözetliyor. Baktım, halk da sabırsızlanıyor, hemen
Paşa’nın yanına vardım.
- Efendim, dedim. Buyurunuz. İcap eden
şeyler miting mahallinde söylenecektir.
Hiç sesini çıkarmadan yerinden kalktı.
Ben elimde bayrak en önde gidiyordum.
Havza’nın en büyük Şeyhi Ali Baba ile diğer bütün Hacılar, Hocalar ve Dervişler
de ağır ağır beni takip ediyorlar. Ortalık tekbirlerle uğulduyor. Diğer
Camilerden çıkanlar da sokak başlarında bize katılıyorlardı. Fakat halka hitap
edecek olan Hoca Sıtkı Efendi hâlâ bulunamadı. Bizi bir telaş aldı, ne
yapacağız diye düşünüyoruz.
O sırada, Mustafa Kemal Paşa’nın
maiyetinde bulunanlardan Doktor Refik Bey (Saydam), önüme çıkarak;
- İbrahim Efendi, ne düşünüyorsunuz?
Halk işte hazır, toplanmış bekliyor. Ne söylenecekse söylensin, diye konuştu.
İyi ama kim söyleyecek?
Bu müşkül durumda arkadaşlardan Fuat
Bey’e rica ettik, kürsüye çıktı ve şöyle konuştu;
“-İşte!... Yunanlıların yaptığı
mezalimi görüyorsunuz. Biz de burada bir istila tehlikesi karşısındayız.
İhtiyatlı, tedbirli, uyanık bulunmak ve hemen silahlanıp düşmana karşı koymak
lazımdır.”
Ondan sonra ben kürsüye çıktım, aynı
mealde bazı şeyler söyledim ve;
- Burada, bu Havza sokaklarında
gördüğünüz Rum Çeteleri, asker kaçakları filan olmayıp, yunanlıları eskiden
beri güdükleri siyasi maksatlarının mahsulü birer icra kuvvetidir. Bunların
emel ve gayeleri artık meydana çıkmıştır. Bunun için canımıza kasteden düşmana
karşı alınması gereken tedbirleri almak vazifemizdir. Haksız işgallere nihayet
verilmek üzere gerektiği şekilde protesto edeceğiz. Bizi tevkil eder misiniz?
Dedim.
Ortalık;
- Hay hay!.. sesleriyle çınladı
Kürsüden indim ama içimde bir ukde
vardı. Biliyordum ki, Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin huzurlarında
yapılan bu ilk miting emirlerine ve arzularına uygun biçimde yapılamamıştır.
Bundan üzülüyordum. Tam o sırada yanıma şeyhimiz Ali baba’nın oğlu otelci küçük
Ali Baba geldi;
- Paşa sizi çağırıyor, dedi.
Hemen yanlarına koştum. Odalarında
pencerenin önünde, sokakta dağılmakta olan halka bakıyordu. Yüzlerinden anladım
ki, durumdan memnun değiller. Başlarının çevirerek sert bir sesle;
- Yaptığınız işi beğendiniz mi? Dedi.
Ellerimi oğuşturarak;
- Efendim, dedim, bu işe memur
ettiğimiz hatip Hoca Efendi, Rum Eşkiyasının tehdidine maruz kalmış olmalıdır
ki bulunduğu köyden buraya gelemedi. Biz de çok mütessir olduk. Fakat hatibin
geleceğinden emin olduğumuz için, ona göre hazırlanmıştık. Bu sebeple emrivaki
karşısında şaşırdık. Lazım geldiği şekilde hareket edemedik. Affınızı dilerim.
Mustafa Kemal Paşa, birden bire
yumuşayan bir sesle şöyle dedi;
- Ben de sizin gibi bir ferdim. Ve
aranızda sonuna kadar, fert olarak çalışacağım. Bu memleketi hep beraber
kurtaracağız. Ortada gizli kapaklı hiçbir şey yoktur ver olmamalıdır. Samimi,
doğru ve açık kalpli olmalıyız. Bu mitingin tekrar ama noksansız olarak
yapılmasını isterim.
Mustafa Kemal Paşa’nın bu isteğine
uyularak Havza’daki miting bir hafta sonra tekrarlandı ve bu kez gerçekten
görkemli ve heyecanlı bir biçimde gerçekleştirildi.
İlk mitinge gelemediği için mitingin
sönük geçmesine neden olan hatip Hoca Sıtkı Efendi, bu olayı şöyle
anlatmaktadır;
"- Havza’dan Bayram Con bey’in
bana gönderdiği haberi çok geç aldım ve “Sıtkı Hoca korktu da gelemedi”
şayiasını duyunca beynimden vurulmuşa döndüm. Hemen cüppemi sırtıma alıp doğru
Havza’ya koştum. “Ben korkak adam değilim. Neler emrediyorsanız edin, derhal
yapayım” dedim. “Önümüzdeki Cuma günü miting tekrar edilecek ve sen çıkıp halka
hitap edeceksin” dediler. “Hazırım” cevabını verdim.
O gün geldi. Camiler, sokaklar,
meydanlar, her taraf bağrı yanık halk ile doldu. Mustafa Kemal Paşa Hazretleri
de şimdi belediye dairesi olan o zamanki
Ali Baba Otelinin penceresinden bize bakıyordu.
Tekbir ve tehliller (Lailaheillallah)
ile ağır ağır yürüyerek meydana vardık. Olanca takatimi kullanarak, heyecan
içinde şunları söyledim;
"- Ey Cemaat!... diyordum.
Düşmana karşı koymak için elde sopa lazımdır. En gücü yetmeyen, en fakir
Müslüman ve Türk bile bugünden tezi yok, birer sopa olsun edinmelidir. Buna da
iktidarım yok, diyebilen var mı? Varsa, o da evindeki kazmayı, keseri, bıçağı,
o da yoksa yumruğunu hazırlasın. Artık zamanı gelmiştir. Hazreti Allah(cc) da,
Peygamberimiz Efendimiz(sav) de böyle emrediyor."
Böylece mükemmel bir miting yapıldı.
Dualar edildi ve topluluk tekbirlerle dağıldı.
Biraz sonra Mustafa Kemal Paşa
Hazretleri Belediye Reisi İbrahim Bey’i çağırttı ve şunları söyledi;
“-Memnun oldum. İstediğimiz gibi bir
miting yapıldı. Hoca Efendi de pek güzel konuştu. Artık benim de burada vazifem
tamam oldu. Daima sizinle muhabere edeceğim. Müsterih olun. Ben de sizin gibi
bir fert olarak, inşallah kazanacağımız zafere kadar beraber, el ele
çalışacağız” diyerek vedalaştı ve ertesi günü Amasya’ya müteveccihen buradan
ayrıldılar.
Milli Mücadele’nin ilk mitingi Mustafa
Kemal Paşa’nın emir ve gayretleriyle Samsun’un Havza ilçesinde işte böyle
gerçekleştirildi.
Atatürk, zaferden sonra 20 Eylül
1924’te yeniden Samsun’a gittiği zaman, Belediye’de onuruna verilen yemekte,
Samsun’a ilk gelişinin anısını şöyle anlatmıştı;
“- Düşmanlar İzmir’e çıktığı ve bütün
vatanı parçalamaya karar verdikleri günlerde idi ki, İstanbul’dan çıkarak,
Samsun’a gelmiştim. Bu güzel şehirde yabancı askerler dolaşıyordu. Ahalinin
dahil ile bağlılığı, Merzifon’da bulunan yabancı askerlerle kesilmişti.
Karadeniz’e açık olan bu şehir ve onun vatanperver halkı düşman donanmasının
tehdidi altında bulunuyordu. Fakat, bunlara rağmen ben Samsun’u ve Samsunluları
gördüğüm zaman, memleket ve millete ait bütün tasavvurlarımın, kararlarımın her
halde kabili istihsal olduğuna bir defa daha kuvvetle kâni oldum.
Samsunluların vaziyetlerinde gördüğüm,
gözlerinde okuduğum vatanperverlik ve fedakârlık beni müspet kanaate
ulaştırmaya kâfi gelmiştir.”
KAYNAK;
Yakın Tarihimiz, Milliyet Gazetesi
Kültür ve Tarih Eki, Sayfa 106-109.
http://samsunarsivi.blogspot.com.tr/2006/12/milli-mucadelede-ilk-miting.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder