15 Şubat 2008 Cuma

Sakine BATURAY


SAKİNE BATURAY 
(1896 - 1974)

Atatürk’ü 19 Mayıs 1919 ‘da Samsun iskelesinde karşılayan tek kadın.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurcusu Ulu Önder M.Kemal Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 günü Samsuna çıkışı Türk İstiklal Harbinin başlaması ve kendisinin de doğum günü kabul ettiği günüdür. Atatürk’ün Samsuna gidiş nedeni ve kişi sayısı hakkında devamlı araştırma konusu olmuştur. Ancak biz bu konuya girmeden asıl konumuz olan “Atatürk’ü Samsun iskelesinde karşılayan tek kadın Sakine Hanımı” yazacağız.

16 Mayıs 1919 Cumartesi günü, İstanbul’dan kalkan, Kaptan İsmail Hakkı (Durusu) idaresindeki Bandırma Vapuru, Dokuzuncu Ordu Kıta’ları Müfettişliğine atanan Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) ile mahiyetini Samsun’a götürüyordu. Atatürk, Samsun ve çevresinde asayişi düzenlemekle görevli idi. 18 Mayıs 1919′da Sinop’a geldiler. Atatürk, iskeleye çıkarak, karadan Samsun’a yol olup olmadığını sordu, olmadığını öğrenince de tekrar vapura binerek Samsun’a hareket etti. 19 Mayıs 1919 Salı günü sabahı saat 6 ‘da Samsun limanındaydı. Savaşlardan yenik çıkmış bölünmüş, umutsuz yorgun, çileli bir milleti, yeniden diriltmek, ayağa kaldırmak üzere, Atatürk’ün Samsun’a ve Anadolu’ya ilk ayak basışı o gün, o saatti.
(…)

Samsun’da karşılama
Fırtınalı bir Pazartesi günü Samsun sahiline demir atan ve bilinen adıyla Bandırma Gemisi’ndeki Mustafa Kemal ve arkadaşlarını ilk olarak Havuzlu İsmail’in kullandığı sandalla Kurmay Binbaşı Mahmut Ekrem Bey karşılar. Güvertede bulunan Mustafa Kemal’in yanına giden Mahmut Ekrem Bey selam verir ve “Hoş geldiniz Paşam” diyerek Mustafa Kemal’i Samsun’da ilk karşılayan kişi olur. Kurtuluş Mücadelesi’ni başlatacak olan Mustafa Kemal’i karaya ise Karakaş Mustafa lakaplı kayıkçı çıkarır. Uzun yıllar Mustafa Kemal’i karaya Havuzlu İsmail’in mi, yoksa Karakaş Mustafa’nın mı çıkardığı tartışılsa da daha sonra resmi olarak Karakaş Mustafa’nın çıkardığı kabul edilerek Karakaş’a ölümünde resmi tören yapılır. Bugün, Asri Mezarlık’ta yatan Havuzlu İsmail’in (Yurtsever) de Mustafa Karakaş’ın da mezar taşlarında Atatürk’ü Samsun’da karaya çıkaran kişi oldukları yazısı yer alıyor.

Paşa’yı karşılayan Samsunluların arasında ise tek bir kadın vardır. Sakine hanım. Birazdan yazacağız. 19 Mayıs’tan günümüze ayakta kalan tek iskele: Mustafa Kemal ve arkadaşları Samsun’a ilk adımlarını Reji İskelesi’nden atarlar. Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslar tarafından kentin bütün iskeleleri bombalanmış, ancak bir tek Fransızlara ait Reji İskelesi sağlam kalmıştır. Fransızlar o dönemde Samsun’da Kurulu bir fabrikada (Reji) sigara üretmektedirler. İskele’nin adı bu nedenle Tütün İskelesi olarak da geçmektedir. Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Samsun’da küçük bir grup karşılar. Karşılamada Samsun Mutasarrıfı İbrahim Ethem bey bulunmamaktadır. Mutasarrıf rahatsız olduğunu belirterek yerine Muhasebe Müdürü Osman Bey’den heyeti karşılamasını ve ağırlama işleriyle ilgilenmesini istemiştir.

Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışına ait canlandırma dışında fotoğrafının ise bulunmadığı belirtiliyor. Ancak emekli pilot binbaşı sayın Celal Uzar bana 19 Mayıs 1919’da çekilen, bu konuda İstanbul’da yaşayan bir ailede bazı fotoğraflar olduğunu, ailenin bu fotoğrafları Samsun Belediyesine gönderdiklerini, ancak bu fotoğrafların kayıp olduğunu söyledi. Belki bir gün bir yerden çıkar.

Grubun Konaklaması
Mustafa Kemal ve arkadaşları kalabalık oldukları için tek otele yerleştirilemezler. Atatürk ve bir grup maiyetiyle birlikte Jean İonnis Mantika’ya ait olan “Mantika Palas”a yerleştirilirler. Diğerleri ise bugünkü Samsun Ticaret ve Sanayi Odası’nın yerinde bulunan o zamanki Karadeniz Oteli’nde kalırlar. Mantika Palas, uzun yıllar “Mıntıka Palas” olarak adlandırılmış ve günümüzde “Gazi Müzesi” olarak kullanılıyor.

Atatürk’ün Samsun’a gelişi İngilizler tarafından tedirginlik yaratırken, halk tarafından henüz önemi anlaşılamamıştır. Beş yıl sonra (20 Eylül 1924) büyük coşkuyla karşılanacak olan Mustafa Kemal’in Samsun’a ilk gelişi ise o günkü gazetelerde yeterince yer bulmaz. 25 Mayıs’ta Havza’ya giden Mustafa Kemal, bazı kaynaklara göre Mantika Palas’ta kısa süre konaklamış, Samsun’dan ayrıldıktan sonra ‘eski Ankara yolu’ olarak bilinen güzergâh üzerindeki Avdan Köyü’nde karargâh kurup bir süre de burada kaldıktan sonra Havza’ya geçtiği belirtiliyor.

Şimdi asıl konumuza dönelim. Geçenlerde Torbalı parkında sayın Orhan Baturay ile bir çok yaşlı kimse ile sohbet ediyorduk. Orhan bey bir ara annesi Sakine Hanımın kendilerine hayatı boyunca “ben Mustafa Kemal Paşa’yı Samsun’da 19 Mayıs 1919 günü iskelede karşılayan tek kadındım “ diye gurur duyduğunu anlatınca bu konuyu araştırayım dedim.

Sakine Hanım, Orhan beyin dediğine göre Erzurum İspir ilçesi Baksır-Kındız köyü doğumlu. Babası Hasan Reis. Samsun’da eşraftan Ömerzadelerin yanında takada çalışıyor. Romanya’-Köstence’den Samsun’a petrol taşıyorlarmış. Yani her ne kadar Hasan Reis Erzurum’lu ise de gurbetçi. Sakine hanım 1896 doğumlu. Nüfus kâğıdına göre Samsun doğumlu. Ancak o kayıtta bir tutarsızlık var. Sakine hanım 1911 veya 1912 de Muhsin adlı birisi ile evlenmiş. Bu evlilikten Lütfü adında bir çocuk olmuş. Ancak çocuk ayakları içe doğru 90 derece dönük.. Yani sakat. Bu arada kocası Muhsin Bey Yemen harbinde askerde kalmış. Köy Ermenilerin katliamına uğramış. Sakine hanım tek sakat çocukla kışın 2,5 ay süren bir yolculuktan sonra Samsun’a babasına sığınmış.

Orhan Bey annesinin bu yolculuk sırasında geçtikleri köylerdeki Ermeni mezalimini anlatırken özellikle kazığa oturtulmuş Müslümanları anlatırken ağladığını belirtti. Samsun’a varınca önce oğlunun düzgün yürüyebilmesi için devlet hastanesine yatırır. Hastanede ortopedist Amerikalı doktorlar vardır. Amerikalı doktorlar oğluna tedavi ederken Sakine Hanım diğer hastalarla da ilgilenir. Yani bir bakıma gönüllü hastabakıcıdır. Bu durum Amerikalı doktorların dikkatini çeker. Oğlu Lütfü ameliyatla tedavi olur. Ama Sakine Hanım hastabakıcı olarak işe alınır. Bu arada Amerikalı doktorlardan İngilizce ve Latin alfabesini öğrenir. Sakine Hanım girişken, aktif ve zeki biridir. Hele hele konumu hastabakıcı da olsa şehirde ne olup bittiğini saati saatine öğrenmektedir.

Şehre Mustafa Kemal’in geleceği öğrenince eşraftaki kişilerle beraber tek kadın olarak iskelede karşılar. Sakine Hanım tüm hayatı boyunca bu anı tanıklık eden tek kadın olmanın gururunu çocuklarına hep anlatır. Sırf çocuklarına değil etraftaki kişiler de. Ben bu araştırma sırasında yakında bulunmuş kişilerden aynı yönde bilgiyi teyit ettim. Örneğin Sayın Hasan Varlık abiye konuyu açtığımda o da bana aynı bilgiyi kendisinden duyduğunu söyledi. Her ne kadar bu küçük ayrıntı o gün için önemsiz olsa dahi bugün için bilinmesi açısından önemli. Bu da bana nasip oldu. Bu bilginin teyit etme şansı şuan için ne yazık ki yok. Ama ileride ortaya çıkabilecek bir belge veya anı defteri veya günlük veya bir fotoğraf bu bilginin güçlenmesini sağlayacaktır.

İstiklal Harbi boyunca Samsun’lu kadınları örgütler. Ömerzadeler de kendini destekler. Onlardan pamuk ve yün toplatır. Bunlar kirmanlarda eğrilir. Cephedeki askere içlik olarak dokunur ve cepheye gönderilir.

Denizli’nin Çal ilçesinin Süller köyünden olan Abdullah Bey rüştüye (ortaokul) mezunudur. Askere sıhhiye eri olarak alınır. 11 yıl doğu cephesinde görev yapar. Sahra hastanesinde çavuş olur. O günün adeta doktoru. Seferberlik (Mondros Mütarekesi ) sonrası terhis olur. Memleketine gemi ile dönmek için Samsun’a varır. Hastaneye hastabakıcı arandığına dair ilânı görünce imtihana alınır ve işe başlar. Bir süre sonra Sakine hanımla tanışırlar ve evlenirler. Ancak Abdullah Bey sağlığından dolayı bir süre sonra memleketine dönmek zorunda kalır. Halı ticaretine atılır. Başarılı olamaz. Tayin ister. Bakanlıkça sıtma savaş memuru olarak 1929 yılında Torbalı’ya atanır. At sırtında yıllarca sıtma ile Torbalı ve Menderes köylerinde mücadele eder. Evden bir çıktımı ancak 20 gün sonra dönmekte, aldığı kan örneklerini İzmir’e göndermekte ve kinin tedavisini bizzat yürütmektedir. Köylerde âdeta doktor olur. Sakine hanım ile evliliğinden 2 çocuğu olur. Soyadını Atatürk döneminin ünlü denizaltısı Baturay olarak alır. Çünkü bu denizaltılara isimleri bizzat Atatürk tarafından verilmiştir (Saldıray - Baturay - Yıldıray)

Sakine hanım okumaya çok düşkündür, özellikle de tarihe. Abdullah Bey 1954 yılında malûlen emekli olur. 1973 yılında vefat eder. Sakine hanım mahallenin sağlıkçısıdır. Kendisi de 1974 yılında vefat eder. İlk oğlu Lütfü Şahiner devlet tarafından İsveçre’ye eğitime gönderilir. Makine Mühendisi olur. İzmit Seka da çalışır. Diğer oğlu Orhan Bey sanat enstitüsü elektrik bölümünü bitirir. Torbalı’nın ilk elektrik tesisatını çeker. Diğer oğlu Mehmet emekli olur. Geride tek yaşayan Orhan Bey yaşamaktadır.

O günün şartlarında Mustafa Kemal’i karşılama cesaretini gösteren bu aydın Türk kadının saygı ve rahmetle anıyoruz. Bu çalışmada benimle bilgi ve özel fotoğraf arşivini paylaşan sayın Orhan Baturay’a, sayın Hasan Varlık’a, Sayın Celal Uzar’a buradan teşekkürlerimi sunuyorum. Her zaman söyledim. Tüm hatalar tarafıma aittir. Hiç bir iddiam yoktur. Amacımız kayıt altına alınmadır. Bu araştırmanın ileride yapılacak akademik çalışmalara ışık tutması dileği ile. Kalın sağlıcakla.

/Necat ÇETİN
Yerel Tarih Araştırmacısı Torbalı İzmir











Sakine BATURAY

Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutladığımız 19 Mayıs’ta, tam 97 yıl önce; Atatürk'ü, Samsun'da karşılayan grupta bir kadın vardı. Hastabakıcıydı ve 23 yaşındaydı.

Torbalılı araştırmacı-yazar, tarih öğretmeni Necat Çetin, Torbalı Parkı'ndaki bir grup yaşlıyla sohbet ederken tesadüfen Sakine Hanım'ın varlığını öğrenir. Çünkü konuştuğu kişi Sakine Hanım'ın oğlu Orhan Baturay'dır. Çetin, bu röportajından öğrendiklerini, 2009'da Samsun ve Milli Mücadele Sempozyumu'nda bir bildiri halinde sundu.

Buna göre; Sakine Hanım'ın, Samsun'da Atatürk'ü karşılayan tek kadın olduğu ortaya çıktı. Sakine Hanım'ın hala Torbalı'da yaşayan oğlu Orhan Baturay'ın 2008'de Necat Tekin'e anlattığına göre Sakine Hanım, tuttuğunu koparan, mücadeleci, meraklı, çalışkan bir kadın. Samsun'da Atatürk'ü iskelede karşılamasının dışında, dönem kadınlarını temsilen ilginç bir hayat hikayesi var.

1896 Erzurum İspir ilçesi Baksır-Kındız'da doğmuş. Babası Hasan Reis, Samsun'da eşraftan Ömerzedelerin yanında takada çalışıyormuş. Romanya-Köstence'den Samsun'a petrol taşıyormuş.

Sakat oğlunu yürütmüş
Necat Çetin'in 2009'da hazırladığı bir sempozyum bildirisine göre; Sakine Hanım, 1911 veya 1912 de Muhsin Bey'le evlenmiş. Bu evlilikten 1913 yılında Lütfü adında oğlu olmuş. Ancak çocuğun ayakları içe doğru 90 derece dönükmüş. Yani sakat. Bu arada kocası Muhsin Bey, Yemen harbinde askerde kalmış. Sakine Hanım'ın yaşadığı köyde bulunan Türkler, Ermenilerin katliamına uğramış. Sakine Hanım tek sakat çocukla kadın başına kışın 2,5 ay süren bir yolculuktan sonra Samsun’a, babasına sığınmış. Samsun’a varınca önce oğlunun düzgün yürüyebilmesi için Samsun’un önde gelen eşraflarından Ömerzadeler aracılığı ile oğlunu devlet hastanesine yatırmış. Hastanede ortopedist Amerikalı doktorlar çalışıyormuş. Doktorlar oğluna tedavi ederken Sakine Hanım, diğer hastalarla da yakından ilgileniyor, bir bakıma gönüllü hastabakıcılık yapıyormuş. Bu durum Amerikalı doktorların dikkatini çekmiş. Oğlu Lütfü ameliyatla tedavi olmuş. Bu arada Sakine Hanım, hastaneye hastabakıcı olarak işe alınmış. Amerikalı doktorlardan İngilizce ve Latin alfabesini öğrenmiş. Oğlu Orhan anlatıyor: "Mesela ben ortaokulda okuduğum zaman İngilizceyle ilgili telaffuz öyle değil böyle derdi. Tabii yazmak yok."

Meraklı kadınmış
Sakine Hanım girişken, aktif ve zeki birisiymiş. Hastabakıcı da olsa şehirde ne olup bittiğini saati saatine öğrenirmiş. Şehre Mustafa Kemal’in geleceği öğrenince; eşraftaki kişilerle beraber tek kadın olarak iskelede Atatürk’ü karşılamış. Sakine Hanım, tüm hayatı boyunca bu ana tanıklık eden tek kadın olmanın gururunu çocuklarına ve çevresindekilere hep anlatmış.

"Mustafa Kemal’in geleceğini nereden duymuş?" sorusunu oğlu Orhan şöyle yanıtlıyor:
"Demek ki hastanede, hastanenin askeri erkânından bilgi aldı. Ve çok meraklı bir kadındı zaten kendisi. Atılım yapmak isteyen bir kadındı. Kabuğuna sığmayan bir kadındı. Öyle bir şey ki mesela Ömerzadelere; ‘Siz eşrafısınız. Herkes yastığından, yatağından bir miktar pamuk çıkarsın, dokuyalım, askere gönderelim’ diyen bir kadın."

Derken; 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa'nın geleceği Samsun’da duyulmuş. Orhan Bey, anlatmaya devam ediyor:
"O zaman Samsun büyük bir il değil. Ne de olsa beş on binlik bir ilçe büyüklüğünde. Tahmin ediyorum, yirmi bin de nüfusu yoktur. Mustafa Kemal’in Samsun’a geleceğini duyuyor ve kadın olarak o grubun içerisine katılıyor. Bu olayı gururla anlatırdı; 'Ben 19 Mayıs 1919’da bir kadın olarak Samsun’da iskelede Atatürk’ü karşılamaya gittim' derdi."

Askeri sıcak tutacak yün kazak, çorap
Yerel Tarihçi Necat Çetin’in yaptığı aynı röportajda oğlu Orhan Baturay'ın anlattıklarına göre Sakine Hanım İstiklal Harbi boyunca Samsun’lu kadınları örgütlemiş. Ömerzadeler de kendini desteklemiş. Orhan Bey, "Onlardan yün toplatır. Bunlar kadınlar tarafından kirmanlarda eğrilir. Cephedeki askere sıcak tutması için çamaşır olarak dokunur ve denkler halinde cepheye gönderilir" diyor. Ayrıca annesi Sakine Hanım'ın ömrünün kitap okumakla geçtiğini anlatıyor: "Ankara’ya gittiğinde illa bana oradan bir tarih kitabı bak, derdi" diyor.

İkinci evlilik
Bu arada Sakine Hanım, ikinci evliliğini yapmış. Oğlu Orhan, Sakine Hanım Atatürk'ü karşıladığında; annesinin, babası Abdullah Bey ile evli olduğunu söylüyor. Necat Çetin'in aktarımına göre, Abdullah Bey, sert mizaçlı biriymiş, piyano çalarmış ve çok iyi bir doktormuş:

"Denizli’nin Çal ilçesinin Süller köyünden olan Abdullah Bey rüştüye (ortaokul) mezunudur. Askere sıhhiye eri olarak alınır. 11 yıl doğu cephesinde görev yapar. Sahra hastanesinde sıhhiye çavuşu olur. Yani adeta doktordur. Seferberlik (Mondros Mütarekesi) sonrası terhis olur. Memleketine gemi ile dönmek için Samsun’a varır. Hastaneye hastabakıcı arandığına dair ilânı görünce imtihana alınır ve işe başlar. Bir süre sonra Sakine hanımla tanışırlar ve evlenirler. Ancak Samsun’un havası Abdullah beyin sağlığını bozar. Doktorlar rutubetli havanın olmadığı yerde yaşaması gerektiğini söyler. Abdullah Bey Samsun’a gelişinden üç-dört yıl sonra ailesiyle birlikte memleketine döner. Çal’da halı ticaretine atılır, ama ticarette başarılı olamaz. İflas eder. Devletten tekrar sıhhiye memuru olarak atama ister. Bu dönemde devlet, toplum sağlığı konusunda sıtmaya savaş açar. Bakanlıkça sıtma savaş memuru olarak 1929'da Torbalı’ya atanır. At sırtında yıllarca Torbalı ve Menderes köylerinde sıtma ile mücadele eder. Evden atla bir çıktı mı ancak 20 gün sonra evine dönmekte, aldığı kan örneklerini İzmir’e göndermekte ve kinin tedavisini bizzat yürütmektedir. Köylerde âdeta sıtma doktoru olur."

2 çocukları olur
Sakine hanım ile evliliğinden 2 çocuğu olmuş. 1930 doğumlu Orhan ve 1931 doğumlu Mehmet. Abdullah Bey soyadını, Atatürk döneminin ünlü denizaltısı Baturay olarak almış. Çünkü bu denizaltılara (Saldıray, Baturay, Yıldıray) isimleri bizzat Atatürk tarafından verilmiş. Abdullah Bey sıtma ile savaşta adeta sağlını feda etmiş. Artık gözleri görmediğinden 1954'te malûlen emekli olur. 1973'te ise vefat eder. Bu arada Sakine Hanım ise mahallenin sağlıkçısıdır. Çok geçmeden, o da 1974 yılında vefat eder.

İlk oğlu Lütfü Şahiner yatılı olarak endüstri meslek lisesini okur. Ardından II. Dünya Savaşı sırasında devlet tarafından İsviçre’ye üniversiteye eğitime gönderilir. Makine Mühendisi olur. İzmit Seka’da çalışır. Diğer oğlu Orhan Bey sanat enstitüsü elektrik bölümünü bitirir. Torbalı’nın ilk sokak elektrik tesisatını çeker. Diğer oğlu Mehmet emekli olur. Bugün sadece Orhan Bey yaşıyor.
(...)

14 Şubat 2008 Perşembe

Durmuş Özen Ağa



Durmuş Özen Ağa
Türk Çete Reisi, Samsun 1919

Samsun’un İngiliz işgalinde olması, şehirde Rum çetelerinin ve silahlı adamlarının varlığı, çok sayıda yabancı kontrol subayı ve memurlarıyla “İngiliz İntelligence Service” ajanların bulunması bu şehri Mustafa Kemal Paşa için güvenli kılmamaktaydı.

Kaldığı Mantika Palas Oteli ve civarı bile Rumlarla çevriliydi; Otalin sağında Keşişoğlu Konstantin mahdumları Dimitri ve İstavri ve Nikoli hane ve bahçesi, solunda çok sayıda Rum ve Ermeni’nin işyerlerinin bulunduğu Şüküroğlu (Mecidiye) Caddesi, otelin arkasında Gavriloğlu Yorgi mağazaları ve kısmen Kocabaşoğlu Sofya hane ve bahçesi, önü ise Kaptan Ağa Camii sokağına bakıyordu.

Mustafa Kemal Paşa fırsat buldukça halkla temas ediyordu… 20 Mayıs 1919 günü Bedirli Köyünü (Badıllı – şimdiki adıyla Ataköy Mahallesi) ziyaretinin ardından 21 Mayıs 1919 günü de Avdan Köyünü (Şht. Cumhuriyet Savcımız Murat UZUN’un köyü) ziyaret etti. Hatta bu köye giderken bir suikast girişiminden de sağ salim kurtulmuştu.
(Baki_Sarısakal\Samsun'da_Unutulmaz_Olaylar)

İşte Mustafa Kemal Paşa’nın Avdan köyü ziyareti boyunca onun korumalığını yapan kişi Durmuş (Özen) Ağa’dır. Sapık namıyla bilinen Durmuş Ağa, bölgede faaliyet gösteren Türk Çete Reislerinden biriydi ve bu görevini başarıyla yerine getirmişti. Suikast girişimine karşı tedbir olarak araca üniformalı olarak adamlarını bindirmiş kendisi de Mustafa Kemal ile birlikte konvoyu 2 km geriden takip ederek Cumhuriyet Tarihimize yolverenlerden biri olarak arihe geçmiştir.

Atamıza yöneltilen bu suikast girişimini detayları için bakınız…

13 Şubat 2008 Çarşamba

Sivrihisarlı Mülazım Ahmet Hamdi Ayker


1924 – Samsun’da 15. Tümen subaylarıyla.

Samsun 15. Tümen, Teğmen Hamdi ve İngilizlerin Samsun'a Asker Çıkarması

"Ben o zaman 20-22 yaşlarında idim. Rumlar bize aman vermiyorlardı, hatta evlerimizden bile çıkamıyorduk. Rumlar azmış ve Rum Pontus Hükûmetini kurmak için komiteler meydana getirmişlerdi. Biz Rumların vaziyetleri karşısında bocalayıp duruyorduk. Silahımız yoktu ama buna rağmen biz gençler boş durmadık. Çevremizdeki köylerden gençler topladık; özellikle bileği kalın gençlere sorumluluk verdik. Ve biz de Rumlara dirlik vermemeye başladık." (O günkü faaliyetlerde bizzat görev alan Recep Ünlü)

Rum Pontus çetelerinin saldırıları şiddetlenince, bu durumu ulusal onura yediremeyen Samsun'daki 15.Tümen Makinalı Tüfek Takım Komutanı Mülazım (Teğmen) Hamdi Efendi birliğinin bütün erlerini, silah ve cephanesini yanına alarak 17-18 Mart gecesi dağa çıktı. Mahmur Dağı'na doğru Rum çetelerinin üzerine yürüdü. Bu durumdan kuşkulanan Rum Pontus çetelerinin liderleri İngilizlerden, büyük bir yaygara ile güvenliklerinin sağlanması için yardım istediler. 19 Mart günü Samsun açıklarında bekleyen bir İngiliz gemisinden kente 100 asker çıkarıldı.

Teğmen Hamdi birlik komutanının uyarıları ile birliğe döndü ise de onun bu davranışı İngilizlerce İstanbul'a Osmanlı Hükûmetine şikâyet edildi. Bu durum Türklerin soykırıma geçtikleri biçiminde duyuruldu. Türklerin Rumları öldürme hazırlığı içinde oldukları yalanları ile dolu raporların işgal kuvvetlerinin temsilcilerine bildirmesi "Canik Bölgesi Asayiş Dosyası" adıyla bir raporun hazırlanmasına neden oldu. Aynı günlerde İtilaf Devletleri sadarete başvurarak Samsun ve civarında bulunan Rum köylerine Türk çetelerince saldırıldığını, hükümetin güvenliği sağlamaması hãlinde söz konusu bölgeyi işgal edeceklerini bildirince, kaygılanan Damat Ferit Paşa, Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Beyin tavsiyesi ile bölgeye Mustafa Kemal Paşayı göndermeyi kararlaştırdı.
http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?p=700357#700357
****


Sivrihisarlı Mülazım 
Ahmet Hamdi Ayker 

Milli Mücadele Gizli Bir Kahraman 

Tarih kitaplarında kendine hak ettiği yeri ve değeri bulamayan Mülazım (Teğmen) Ahmet Hamdi Efendi en az bir Hasan Tahsin, bir Maraşlı Sütçü İmam, bir Antepli Şahin Bey kadar hayırla yâd edilmeyi hak eden vatanperver bir kahramandır.  Mülazım Ahmet Hamdi Bey, (H-1316) 01 Temmuz 1900 tarihinde Eskişehir İlinin Sivrihisar ilçesinde dünyaya gelmiştir. Babası Halil İbrahim Efendidir. Osmanlı Devletinin I. Dünya Savaşı’na katıldığı yıllarda, 1914’te Eskişehir Muallim mektebinden mezun olmuş, 5 Mart 1918’de ise İstanbul İhtiyat Zabiti Talimgahını (İstanbul Yedek Subay) Okulunu bitirmiştir. Daha sonra ise 9. Orduya bağlı 15. Fırka 38. Alay 2. Bölük takım komutanlığına sevk edilmiştir. O tarihlerde Samsun ve çevresinde Pontus Rum Çeteleri ortaya çıkmış ve buradaki Türkler üzerinde baskılarını iyice artırmaya başlamışlardır. Bu bölgede yaşayan Türklerde kendilerini savunmak durumunda kalmış ve kendi imkanlarıyla güvenliklerini sağlamaya çalışmışlardır. Bundan dolayı İngilizler Mondros Mütarekesinin 7. Maddesine dayanarak. 9 Mart 1919 tarihinde Samsun’a 200 kişilik askeri birlik çıkarmışlar, bir müfrezede Merzifon’a göndermişlerdi.

İstiklal Savaşı öncesi, çoğu Rum olmak üzere, 50-60 kadar çete, Samsun Sancağı içinde, huzur ve asayişi kökünden sarsmıştı. Bölgedeki Rum halkının bu durum karşısında sevinç gösterilerinde bulunması ve hatta taşkınlık yapacak kadar ileriye gitmesi üzerine ilk tepki, 17-18 Mart 1919 gecesi, Samsun’daki Türk Birliğinden geldi. 15. Tümen Makineli Tüfek komutanı olan Ahmet Hamdi Bey memleketin düşman istilasına uğradığı endişesiyle isyan eder ve bir makineli Tüfek ve bir gurup askerle 17-18 Mart 1919 gecesi dağa çıkar. Ahmed Hamdi Beyin 17 Mart 1919 gecesi Samsun dağlarında attığı ilk kurşun aslında Anadolu’daki bağımsızlık mücadelesinin başlama kıvılcımını dolaylı da olsa ateşlemiş oldu.

Ahmet Hamdi Bey, Mahmur Dağı’na doğru Rum çetelerinin üzerine yürür. Türk subayının bu davranışı diğer Türk askerlerine ve Türk milletine örnek olmuş ve güç vermiştir. Bu durum karşısında Rum Pontus çetelerinin liderleri İngilizlerden güvenliklerinin sağlanması konusunda yardım isterler. İngiliz Yüksek Komiserliğinin de Türk halkının silahlandığı konusundaki şikayetleri artar. İngilizler dikkatlerini bu bölge üzerinde yoğunlaştırır, 19 Mart günü Samsun açıklarında bekleyen İngiliz gemisinden şehre 100 asker çıkarırlar. 

Ahmet Hamdi Bey İngilizler tarafından Osmanlı Hükumetine şikayet edilir. İngilizler Teğmenin yakalanmasını ve cezalandırılmasını isterler. Buna gerekçe olarak da bölgedeki Rum halkının can ve mal güvenliğinin kalmamasını gösterirler. Mülazım Hamdi Bey olayından sonra İtilaf Devletlerinin Osmanlı Devleti üzerinde baskıları artar ve Osmanlı Devletine bir nota verilir. “Samsun ve çevresindeki Rum köyleri her gün Türklerin saldırısına uğramaktadır. Onların emniyet ve huzurunu temin etmek insanlık borcumuzdur. Eğer siz bu konuda aciz iseniz bu vazifeyi biz üzerimize alacağız.”

Bu durum Türklerin soykırım yaptıkları şeklinde duyurulur. İtilaf devletleri Samsun ve çevre köylerine Türk çetelerinin saldırdığını hükumetin güvenliği sağlamaması halinde bölgeyi işgal edeceklerini bildirmesi üzerine 30 Nisan 1919’da 9. Ordu Müfettişliği’ne Mustafa Kemal atanır ve 19 Mayıs 1919 da Samsuna varır. Mustafa Kemal 22 mayısta İstanbul hükumetine ilk raporunu verir. Raporda: “İngiliz kıt’asının Samsuna çıkması üzerine, memleketin yabancı istilasına uğradığı hissine kapılan ve Rum taşkınlıklarına kızan, 15. Tümen makineli Tüfek Subayı Ahmet Hamdi Efendi Rum çetelerinin Türk köylerine ve halkına yapmakta oldukları zulüm ve tecavüzlere üzülerek bir makineli Tüfek ve emrindeki askerlerle 17-18 mart gecesi dağa çıkmıştır.”diye belirtmiştir. Bu rapordan sonra Mülazım Ahmet Hamdi Bey 25 kasım 1919 da terhis edilmiştir. Milli Mücadeleye ise 22 mayıs 1919 tarihinde, 15. Tümen, 38. Alay 3. Tabur 11. bölüğe iltihak ederek katılmıştır. Sakarya ve İstiklal Savaşının her safhasında onu cephede görmekteyiz.



İstiklal Savaşındaki başarılarından dolayı kendisine TBMM tarafından 26 Şubat 1926 da 2096 sayılı beratla kırmızı şeritli İstiklal Madalyası verilmiştir. Kahramanımız askeri alandaki başarısını sivil hayatına da taşımış İstiklal harbinden sonra İzmir’e yerleşmiş, subay maaşlarından yaptığı birikimlerle kendisine Buca ilçesi Kızılçullu Semtinde bir bakkal dükkanı açmıştır. Ticaret hayatına bir bakkal dükkanıyla atılmasına rağmen ilerleyen zamanlarda şirket kuracak düzeyde bir ilerleme kaydetmiştir. İşlerini büyütmek için iş yerini Anafartalar Caddesi’ne taşımış, işini perakendecilikten toptancılığa çevirmiştir.

II. Dünya Savaşının çıkması üzerine ihtiyat olarak askere çağrılmış, 324. Alay 1. Tabur , 2. Bölük komutanı olarak Ağustos 1942 de ordudan tekrar terhis edilmiştir.

Ahmet Hamdi Beyin kahramanlığını genel kurmay başkanlarımızdan Fevzi Çakmak Paşa’nın anılarında da görmemiz mümkündür. Ayrıca Selahattin Selek “Anadolu İhtilali” adlı eserinde “Türk makineli tüfek birliğinden Sivrihisarlı Mülazım Ahmet Hamdi Bey adındaki bir teğmenin askerlerini alarak dağa çıkması ve istiklal savaşının ilk fitilini ateşlemesi ve ilk direnişi göstermesi bakımından çok önemli bir olaydır.” demiştir. Yine Kamuran Gürün “Savaşan Dünya ve Türkiye” adlı eserinde “Ahmet Hamdi Beyin yaşanan olaylar karşısında dağa çıkarak, İngilizlere nota verdirmesine Mustafa Kemal’in görevlendirilmesine Kurtuluş savaşının dolaylı da olsa başlamasına sebep olmuş oluyordu.” ifadelerini kullanmıştır.

İstiklal savaşının en önemli kahramanlarından biri olan ve Milli Mücadelede oynadığı aktif rolle istiklal fikrinin fitilini ateşleyen Ahmed Hamdi Bey 22.02.1992 Tarihinde hakkın rahmetine kavuşmuştur, İzmir Balçova Mezarlığına defnedilmiştir.

Evet, Mülazım Ahmet Hamdi Bey Hakkın rahmetine kavuştu ancak cesareti ve fedakarlığı ile Türk halkına örnek oldu ve istiklal savaşının ilk kıvılcımını ateşledi. Milli Mücadelenin kazanılması yolunda ilk adımlardan birini atmış oldu. Vatan, millet, bayrak ve mukaddesat uğrunda canları ve kanlarıyla mücadele eden ecdadımızın yaptığı fedakarlıklar bazen tüylerimizi diken diken edecek mesabededir.

Bu kahramanlardan Sivrihisarlı Mülazım Ahmet Bey de Türk’ün genlerinde var olan İstiklale susamışlığın o dönemdeki bir sembolü olarak dağlara çıkmış ve işgalci güçlere tepkisini Samsun dağlarından vermiştir.

Milli Mücadele kahramanımız Mülazım Ahmet Hamdi Efendiye bu vesileyle Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhu şad, mekanı cennet olsun.
***

Atatürk Üniversitesi Yüksek Lisans Öğrencisi Ayşe Yılmaz‘ın Ekim 2015’te Sivrihisar Sempozyumunda sunduğu yazının özeti.


Ayrıca, yazının hazırlanmasında emeği geçen Yazar Necmi Günay Bey’e teşekkür ederiz. 
21 Eylül 2016 


***




Sivrihisar’lı Mülazım (Teğmen) Ahmet Hamdi Bey

Saygıdeğer hemserilerim ve kıymetli dostlarım; Ulusal Kurtuluş yıllarımızın çok önemli bir şahsiyetinden bahsedeceğim bu yazımda.

İngilizler 9 Mart 1919 tarihinde Samsun’a 200 kişilik askerî birlik çıkarmışlar, bir müfreze de Merzifon’a göndermişlerdi. Kurtuluş Savaşı öncesi, çoğu Rum olmak üzere,50-60 kadar çete, Samsun sancağı içinde, huzur ve asayişi kökünden sarsmıştı. Bu gelişmelere ilk tepki, 17-18 Mart 1919 gecesi, Samsun’daki, Türk Birliği’nden geldi. Türk Makineli Tüfek birliğinden Mülazım (Teğmen) Ahmet Hamdi Bey, adında bir teğmen askerlerini alarak dağa çıkmıştı. Bu olay Kurtuluş savaşının ilk kıvılcımı ve ilk direnişi göstermesi bakımından çok önemli bir olaydır. Bu olaydan sonra İngilizler dikkatlerini bu bölgeye çekti ve İngiliz Yüksek Komiserliği’nin de Türk halkının silâhlandığı konusundaki şikâyetleri arttı.

Atatürk beraberindeki 18 kişi ile 16 Mayıs 1919 Cuma günü öğleden sonra “Bandırma” adındaki eski bir vapurla Galata rıhtımından ayrılır. 17Mayıs 1919 Cumartesi günü Bandırma Vapuru saat 21.40 sıralarında İnebolu’ya varır. 19 Mayıs 1919 Pazartesi günü beklenen yolculuğun sonuna gelinir.

Atatürk, Samsun’dan, bekli de ilk raporunu 22 Mayıs 1919 da, İstanbul hükümete verir. Raporda: “ İngiliz kıtasının, Samsun’ a çıkması üzerine, memleketin yabancı istilasına uğradığı hissine kapılan ve Rum taşkınlıklarına kızan, 15. fırka (Tümen) makineli Tüfek Subayı Ahmet Hamdi Efendi, Rum çetelerinin, Türk Köylerine ve halkına yapmakta oldukları zulüm ve tecavüzden üzülerek, bir makineli tüfek ve emrindeki askerlerle, 17-18 Mart gecesi dağa çıkmıştır. “ şeklinde göndermiştir.

Mülazım(Teğmen)Ahmet Hamdi Bey(AYKER)” Halil İbrahim oğlu,1316-(1900) SİVRİHİSAR doğumludur.

Kurtuluş Savaşı’nda, ilk kıvılcımı yakan, Sivrihisar’lı, Yedek Subay,ın bu kahramanlığı, Genel Kurmay Başkanlarımızdan, Rahmetli Fevzi Çakmak Paşa’nın, anılarında da görmek mümkündür.

Sabahattin Selek,”Anadolu İhtilâli”, İstanbul, 1981, sayfa.206. da;”Türk Makineli Tüfek birliğinden Sivrihisar’lı Mülazım (Teğmen) Ahmet Hamdi Bey, adındaki bir teğmenin askerlerini alarak dağa çıkması ve kurtuluş savaşının ilk kıvılcımını ve ilk direnişini göstermesi bakımından çok önemli bir olaydır”demiştir.

Kamuran Gürün ise; “Savaşan Dünya ve Türkiye” adlı kitabında,Mülazım Ahmet Hamdi Bey, dağa çıkarak, “İngilizlere nota verdirmesine”, “Mustafa Kemal Paşa’nın görevlendirilmesine”, “KURTULUŞ SAVAŞI’ NIN, DOLAYISIYLA DA OLSA, BAŞLANGICINA SEBEP OLMUŞ OLUYORDU.” ifadelerini kullanmıştır.

Ahmet Hamdi Bey’e, Kurtuluş Savaşı’ndaki başarılarından dolayı, 24 Şubat 1926’ da T.B.M.M tarafından, 2094 sayılı berat’ la kırmızı şeritli İstiklal Madalyası verildi.

1922 de zabit yapıldı.1923’te de terhis oldu. Ancak 22 Mayıs 1942 de (2.Dünya Savaşı sırasında) ihtiyat olarak tekrar askere çağrıldı. Ağustos 1942de terhis edildi. İzmir’e yerleşti.

19 Mayıs 1919, tam bağımsızlığın başlangıcıdır. Bu başlangıç, 29 Ekim 1923'te sonlanmış ve ilk meyvesini vermiştir.Adı “CUMHURİYET’tir. Hürriyet ve özgürlük kavramları, Cumhuriyetle yerine oturmuş, ulusumuz hak ettiği yönetime kavuşmuştur.

Ne vatan-millet aşkı diye rol yapan mafyaların, ne din simsarlarının, ne ulus ve mezhep ayrılıkçısı bölücülerin, ne de dış güçlerin yıkamayacağı bir kaledir TÜRKİYE CUMHURİYETİ. Bu kalenin duvarları; bilim ve mantık, Askerleri yılmaz savaşçı, Topraklarındaki su şehit kanıdır. Bu kalenin derdi uygar toplumlar düzeyinin üstüne çıkmaktır. Kumandanı ve örnek insanıysa Mustafa Kemal ATATÜRK'tür!..

SAYGILARIMLA

/Necmi GÜNAY
****




Mülazım Ahmet Hamdi Bey
 
Sivrihisar ilçesinde yapılan Bakanlar Kurulu toplantısının 90 ıncı yıl dönümü düzenlenen, Cumhuriyet Doğuyor adlı etkinlikte, Atatürk ün 24 Aralık 1922 de Başkomutan sıfatıyla Ankara dışında topladığı ilk Bakanlar Kurulu toplantısını yaptığı Zaim Ağa Konağı nda düzenlenen törene katılan, Demokrat Parti Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek’ e " Sivrihisarlı Mülazım Ahmet Hamdi Bey’den bahsettim. Dikkatle dinledi ve etkinlikte bulunan misafirle de paylaşılmasını istedi.

Kurtuluş Savaşı öncesi, çoğu Rum olmak üzere, elli kadar çete, Samsun sancağı içinde, huzur ve asayişi kökünden sarsmış, 9 Mart 1919’ da, İngilizler de, Samsuna 200 kişilik askeri birlik çıkarmışlardı. İngilizler, bir müfrezesini de Merzifon’a gönderdiler. Bu gelişmelere ilk tepki, 17-18 Mart 1919 gecesi, Samsun’daki, Türk Birliği’ nden geldi. Bu birlikte görevli, Sivrihisarlı Mülazım (Teğmen) Ahmet Hamdi Bey, askerleri ile dağa çıkarak mücadele başlattı. Kurtuluş Savaşının, ilk kıvılcımını da böylece başlatılmış oldu.

Mülazım Ahmet Hamdi Bey’ in, bu davranışı, son derece önemli idi. Çünkü Mülazım Hamdi Bey, işgalci İngiliz askerlerine karşı da ilk kıvılcımı çakan kişi olmuştu. Bu olaydan sonra, İngilizler büyük endişeye kapıldılar. Gelişmeleri dikkatle değerlendirdiler.

Nitekim Mustafa Kemal Paşa’nın, Samsun’ dan, 22 Mayıs 1919 da, hükümete verdiği raporda: " İngiliz kıtasının, Samsun’ a çıkması üzerine, memleketin yabancı istilasına uğradığı hissine kapılan ve Rum taşkınlıklarına kızan, 15. fırka (Tümen) makineli Tüfek Subayı Ahmet Hamdi Efendi, Rum çetelerinin, Türk Köylerine ve halkına yapmakta oldukları zulüm ve tecavüzden üzülerek, bir makineli tüfek ve emrindeki askerlerle, 17-18 Mart gecesi dağa çıkmıştır. " demişti.

Kurtuluş Savaşı’nda, ilk kıvılcımı yakan, Sivrihisarlı, Yedek Subay, Halil İbrahim oğlu 1316 doğumlu Ahmet Hamdi Bey(AYKER)" in bu kahramanlığı, Genel Kurmay Başkanlarımızdan, Rahmetli Fevzi Çakmak Paşa’ nın, anılarında da görmek mümkündür.

Yine Kamuran Gürün, "Savaşan Dünya ve Türkiye" adlı kitabında," Mülazım Ahmet Hamdi Bey, dağa çıkarak, İngilizlere nota verdirmesine, Mustafa Kemal Paşa’nın görevlendirilmesine, KURTULUŞ SAVAŞI’ NIN, DOLAYISIYLA DA OLSA, BAŞLANGICINA SEBEP OLMUŞ OLUYORDU." ifadelerini kullanmıştır.

Ahmet Hamdi Bey’e, Kurtuluş Savaşı’ndaki başarılarından dolayı, 24 Şubat 1926’ da T.B.M.M tarafından, 2094 sayılı berat’ la kırmızı şeritli İstiklal Madalyası verildi.

Sivrihisar, yalnız Mülazım Ahmet Hamdi Bey’le değil, Kurutuluş Savaşı’nda, maddi ve manevi fedakârlıkları ile de dikkat çekti. Çanakkale, Kurtuluş Savaşı’nda ve diğer cephelerde, 416 şehit verdi.

İstiklal Savaşı’ nda, Türkiye Cumhuriyet’inin, İlk Bakanlar Kurulu Toplantı’ sı da Sivrihisar’ da yapıldı. Hatta Büyük Önder Atatürk, Sivrihisar’ a teşriflerinde, Bugün restorasyonu yapılarak hizmet sunulan, Zaimoğlu Hacı Ali Ağa’ nın evlerinde, misafir olarak kaldıklarında, kendilerine, "yoğurtlu-kıymalı asma yaprağı dolması", "kıymalı su böreği", "Altın Sarısı Un Helvası" ikram edilmişti. Bu yemekleri, çok beğendiğini de ifade etmişlerdi.

Tahsin Özalp da,1960’da yayınlanan, "Sivrihisar Tarihi" adlı kitabında, "1335 senesi sonunda, ilk tayyareyi, Sivrihisar almış, orduya ihdas etmek şerefini kazanmıştır" ifadelerine yer vermiştir.

Atatürk’ de, özel not defterine, kendi el yazısı ile "Sivrihisar’dan, tayyare bedeline verilmek üzere, Osmanlı Bankası’nın, 4 bin lira çeki Eskişehir Mebusu Mehmet Efendi’dedir. (Fevzi Paşa’ya verilecektir.)" ifadelerini düştüğü de görüldü. Yine anılarını yayınlayan, Sovyet Diplomat S. İ. Aralov da, "27 Mart 1922 sabah özel bir vagonla, Biçer İstasyonu"na hareket ettik. Biçer’ den, Sivrihisar’a, otomobille gittik. Sivrihisar kasabası, Milli Kurtuluş Savaşı’nda hizmetleri dokunmuştur. Halkın topladığı para ile bir uçak satın alınmış, cepheye gönderilmiştir. Kasabayı ziyaretimiz sırasında uçak, Kasaba’nın, göklerinde uçmakta idi." demiştir.

Sivrihisar gibi, nice il, ilçe ve köylerimiz, Kurtuluş Savaşına, maddi ve manevi, katkıda bulundu. Bu inanç ve azimle de, Türkiye’ Cumhuriyeti kuruldu. Nitekim Büyük Önder Atatürk, " 1919 yılının Mayıs'ında, Samsun'a çıktığında, elimde maddi hiç bir kuvvet yoktu. Yalnız Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran, yüksek manevi bir kuvvet vardı. İşte ben, bu ulusal kuvvete, Türk milletine güvenerek işe başladım" demiştir.

Mülazım Hamdi Efend, Hakkın Rahmetine kavuştu. Ancak fedakarlığı ile Kurtuluş Savaşının kıvılcımını yaktı. Bugünkü nesle de örnek oldu.

İsimsiz Kahramanlarımızın, mekânları Cennet, Ruhları Şad olsun…

/Mustafa KANTARCI
31 Mart 2012




12 Şubat 2008 Salı

İstiklal Kadını SEHER TURGUT






Atatürk, 19 Mayıs 1919`da 18 silah arkadaşıyla birlikte kurtuluş mücadelesini başlatmak için Samsun`a ayakbastı. Ertesi gün 20 Mayıs 1919 günü (…), Rum çetelerinin ayaklanması nedeniyle yol üzerindeki Badırlı köyüne (Ataköy Mahallesi) uğrayarak bölgenin liderlerinden Ahmet Efendi ile görüştü. Görüşme sırasında Ahmet Efendi`nin 17 yaşındaki gelini Hacer Turgut, Atatürk`e kahve ikram etti. Aradan bir asra yakın zaman geçmesine rağmen her yıl düzenli olarak 20 Mayıs`ta, 19 Mayıs kutlamaları kapsamında Badırlı köyüne Büyük Önder`in uğraması törenle kutlanıp, Hacer Nine ise protokolün en başında yerini aldı.




Hacer Nine Son Yolculuğuna Uğurlandı / 27.02.2011

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk`ün kurtuluş mücadelesini başlatmak için çıktığı Samsun`da 20 Mayıs 1919`da uğradığı Badırlı köyünde kendisine kahve ikram eden İstiklal kadını Hacer Turgut, 108 yaşında vefat etti.

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk`ün kurtuluş mücadelesini başlatmak için çıktığı Samsun`da 20 Mayıs 1919`da uğradığı Badırlı köyünde kendisine kahve ikram eden İstiklal kadını Hacer Turgut, 108 yaşında vefat etti. Hacer Nine son yolculuğuna `devletsiz` uğurlandı.

Atatürk, 19 Mayıs 1919`da 18 silah arkadaşıyla birlikte kurtuluş mücadelesini başlatmak için Samsun`a ayakbastı. Ertesi gün 20 Mayıs 1919 günü (…), Rum çetelerinin ayaklanması nedeniyle yol üzerindeki Badırlı köyüne (Ataköy Mahallesi) uğrayarak bölgenin liderlerinden Ahmet Efendi ile görüştü. Görüşme sırasında Ahmet Efendi`nin 17 yaşındaki gelini Hacer Turgut, Atatürk`e kahve ikram etti. Aradan bir asra yakın zaman geçmesine rağmen her yıl düzenli olarak 20 Mayıs`ta, 19 Mayıs kutlamaları kapsamında Badırlı köyüne Büyük Önder`in uğraması törenle kutlanıp, Hacer Nine ise protokolün en başında yerini aldı.

İstiklal dönemini yaşayan ender insanlardan olan 6 çocuk annesi, 15 torun sahibi ve 4 torununun torunu bulunan Hacer Nine, evinde rahatsızlanarak hayatını kaybetti. Bin 300 nüfusu, 400 hanesi bulunan tarihi mahalle Hacer Nine`nin ölümüyle büyük bir üzüntü yaşadı. Hacer Nine`nin cenazesi, helallik alınmasının ardından evinden köy camiine getirildi. Öğle namazına müteakip sadece köylülerin katılımıyla cenaze namazı kılındı. Cenaze namazının ardından asırlık Hacer Nine, mahalle mezarlığında toprağa verildi. Hacer Turgut`un cenazesine protokol üyelerinin katılmaması, devleti temsilen kimsenin bulunmaması yakınlarının tepkisine neden oldu.

Hacer Turgut`un torunu Yaşar Kır, Büyük Önder`e kahve yapan anneannesini kaybetmenin üzüntüsünü yaşadığını belirtti. Dönemin aşiret lideri Ahmet Efendi`nin gelini olan anneannesinin Atatürk`e kahve ikram ettiğini, kendilerine her zaman "Çok heyecanlanmıştım. Bana kahve götürmem söylendi. Ben de hazırlayıp götürdüm. İkramı yaptım. Duruşuyla, hareketleriyle ayrı bir insandı. Özellikle gözlerinden çok etkilenmiştim" şeklinde Atatürk`ü anlattığını belirten Yaşar Kır, "İstiklal kadınını son yolculuğuna uğurluyoruz. Bir tarih ebedi hayata gidiyor. Ama her yıl törenlerde Hacer Nine`yi protokol üyeleri ziyaret ederdi. Son yolculuğunda kimse yok. Bizler yakınları ve köylüler olarak uğurladık. Protokolün katılmasını arzu ederdik" dedi.

İstiklal Savaşı`nı birinci ağızdan dinlemenin onurunu yaşadıklarını ifade eden torununun oğlu Sedat Kır ise, "Devlet erkânının olmaması bizleri üzdü, hayret uyandırdı. Devleti, devletsiz uğurluyoruz. Bunun üzüntüsü içerisindeyiz. Devlet temsilcilerinin böyle bir olaya katılmaması torunları olarak bize üzdü. 20 Mayıs`ta ilk ziyaret ettikle anneannemdi, son yolculuğunda kimse yanında yoktu. Bizler gerekli yerlere haber verdik." diye konuştu.

Köy muhtarı İsmail Üstün, bir tarihin ebedi hayata gittiğini, her yıl törenlerde baş tacı yapılan Hacer Nine`nin acısını yaşadıklarını belirtti.

Büyük Önder Atatürk, Samsun`da o tarihlerde 40 Pontus Rum çetesiyle 13 Türk çetesinin bulunduğunu İstanbul`a rapor etmeden önce bu köydeki meydanda Türk çete reisiyle görüşmüştü. Vatanın kurtuluşu için bu Türk çetecileri Milli Mücadele`ye kazandırmıştı. Rumlarla savaşmaları için Atatürk, Türk çetelerini cesaretlendirmişti. Badırlı köyündeki çalışmanın ardından aynı köyden bir müfreze Havza`ya kadar Atatürk ve beraberindekilere eşlik etmişti.

http://www.samsunhaber.com/haberdetay/36272/Hacer-Nine-son-yolculuguna-ugurlandi.html



Devlete Özür Borcu...

Büyük Önder Atatürk'ün, 20 Mayıs 1919'da (…) uğradığı Badırlı Köyü'nde kendisine kahve ikram eden "istiklal kadını" Seher Turgut'un cenazesine katılmadıkları için devlet yetkililerine sitem etmiştik...

İHA, cenazeyi takip etmiş, haberi de "devletsiz kalktı" flaşıyla abonelerine servis yapmıştı... Ancak, ertesi gün neden "devlet yoktu" sorusu sorulmamıştı... Önceki gün arkadaşımız Sedat Öksüzoğlu, Vali Aksoy ile görüştüğünde, "Gazetelerden haberim oldu. Bilgi verilip de iletilmediyse soruşturma açarım" dedi.

108 yaşındaki Seher Turgut'un damadı, Sedat Kır ise haberde telefonla bildirildiğini söylemişti... Pazar günüydü. Öğle saatlerinde telefona baktığımda "cevapsız" aramalar vardı. Bu aramalardan biri, Sedat Kır tarafından gerçekleşmişti. Saat 08.30'da aranmıştım... Geri dönüşüm saat 12.00 sıralarında oldu sanırım. Sedat Kır'ı yıllardır tanırım. Kent meseleleriyle özellikle de trafikle ilgili olanlarda çekinmeden söyleyeceklerini söyleyen biridir. Aynı zaman da da fahri trafik müfettişlerini örgütlemiş bir arkadaşımızdır... "Hayırdır" dedim. "Sabah aramıştım, meşguldün galiba" deyince; günlerden pazar olduğunu hatırlattım...

Atatürk'e kahve ikram eden Seher Turgut'un vefat ettiğini bunun haber olup olamayacağını sordu. "Elbette" dedim ama cenaze çoktan defnedilmişti...

Gazeteye geldiğimde, haber İHA'dan servis edilmişti çoktan... Fotoğraflara baktım, Sedat Kır'ın ifade ettiği gibi devleti temsilen kimseyi göremedim... Sonra haberin alt paragrafında, Sedat Kır'ın devlete sitemini okudum. Haber verildiği halde gelen olmadıysa, haklıydı...

Vali Aksoy'dan sonra; dün de İlkadım Kaymakamı Zafer Orhan, Seher Turgut'un yakınlarına taziye ziyaretinde bulunduğu sırada, "Bize bilgi verilmedi" dedi... Meğer "Bilgi verdik" diyen Sedat Kır, e-mail göndermiş, bir de 156 Alo Jandarma'yı aramış!.. Pes be arkadaş!.. Sedat Kır, devletin çarkını bilen biridir.. Pazar günü gönderilen e-mali hangi memur okur?.. Gencecik jandarma eri bu olayı nasıl kavrar?..

Büyüğünü kaybetmenin acısıyla telaşlı olduğu anlaşılıyor. Yoksa işleri böyle karıştırıp, sitem etmezdi... Pazar sabahı 08.30'da beni telefonla arayıp, cevap vermediğimde "meşguldün galiba" deyişi, onun hangi ruh halinde olduğunu yeterince anlatıyor zaten!.. Bu olayda yapılan bir yanlışı da
itiraf edelim...

Duygusallığın doruk noktasında söylenmiş sözlere dikkat etmek gerekir...

Devlete, "özür" borcumuz var!...

02.03.2011
/Necdet UZUN
http://www.habergazetesi.com.tr/koseyazilari.php?yazarID=2&id=4327







VEFATINDAN 10 AY ÖNCE

23 Mayıs 2010 tarihinde, Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin 2. Anma Yürüyüşü esnasında ziyaret ettiğimiz Hatice Seher TURGUT ninemiz. 108 yaşındaydı ve 20 Mayıs 1919 gününü dün gibi hatırlıyordu. Allah rahmet eylesin.

2 Şubat 2008 Cumartesi

Samsun Kurtuluş Yoluna Heykeli Dikilenler





EKREM BEY

Kavak’ın Karlı Köyü 1887 doğumlu Canbulatoğlu Berzek Ekrem Bey Rum Pontus Çetelerine karşı 1915 yılında Türklerden oluşan Samsun ve çevresindeki İlk ulusal çeteyi oluşturdu. Mahmur dağında Susuz Hanlara kadar olan bölgeyi elinde tutarak Samsun’dan Anadolu içlerine giden yolun güvenliğini sağlıyordu. 22 Temmuz 1919 yılında Rum Pontus Çeteleri tarafından şehit edildi.




KERİMREİSOĞLU İSMAİL (YURTSEVER)

19 Mayıs 1919 Sabahı Mustafa Kemal Paşa’nın Silah Arkadaşlarını kayığıyla Samsun’a Çıkaran Kişidir. 1934 – 1935 yılları arasında Samsun Belediye Başkanlığı Yapmıştır.



YUSUF (AKAL) AĞA

Kavak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanıdır. Rum Pontus Çeteleri ile yapılan Cubi, Asarcık, Karaçam çatışmalarında ve Şahinkaya Harbi’nde Büyük Yararlılıklar Göstermiştir. 1931 Yılında Vefat Etmiştir.




KARAKAŞ MUSTAFA
19 Mayıs 1919 Sabahı Mustafa Kemal Paşa’yı Kayığıyla Samsun’a Çıkaran Kişidir. Osmanlı döneminin Bahriye subayı idi Mollaoğlu Mustafa... İstanbul Beyoğlu'nda bir kavgaya karışınca rütbesi sökülür ve subaylıktan atılır.

Ne yapacağını düşünürken aklına Samsun'a gitme fikri gelir.

O tarihte Samsun ticaretin merkezi konumundaydı. Bu kente sık sık gemiler gelirdi. 7 tane olan iskeleye, denizin sığ olması nedeniyle gemiler yanaşamaz, bu yüzden açıkta demirlerdi. İnsanlar ve yükler gemilerden karaya sandallarla nakledilirdi.

Kara kaşlı, gözü pek olan Mollaoğlu Mustafa, denizciliği çok iyi bilirdi. Samsun'da nafakasını çıkarabilirdi. Kararını verir ve Samsun'a gelir. İlk işi kayık satın almak olur. Böylece açıkta demirleyen gemilerdeki yolcuları ücret karşılığında iskeleye taşımaya başlar.

O günlerde memleket fiilen düşman işgali altına girmişti. Uzun savaşlardan çıkmış halk yorgun, bezgin ve moralsizdi. Osmanlı imparatorluğu, İtilaf Devletlerinin esiri olmuştu.

Tarihler 18 Mayıs 1919 Pazar gününü gösteriyordu. Genç denizci, İstanbul'dan bir paşanın Samsun'a geleceğini duyunca içini büyük bir heyecan kaplar. Bir gün sonra, yani 19 Mayıs 1919 Pazartesi günü sabahın erken saatinde sahile iner. Kendisiyle birlikte bir kaç kişi de sahildedir. Orada konuşulanlardan gelen kişinin 9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa olduğunu öğrenir. Bir şey daha öğrenir Mollaoğlu Mustafa. Paşa'nın bulunduğu geminin İngiliz torpidosu tarafından batırılacağını..

Mollaoğlu Mustafa, hemen kayığını hazırlar. Gözünü Fener Burnu'na dikmiş halde beklemeye başlar. Saatler 08.00'i gösterirken Fener Burnu'ndan süzülerek gelen ufak bir gemi görünür.

İngiliz torpidosunun, paşanın bulunduğu gemiyi batıracağı korkusunu yaşayan Mollaoğlu Mustafa, sert esen poyraz nedeniyle çalkantılı olan denizde kayığın küreklerine asılır. "Havuzlu İsmail" lakaplı İsmail Yurtsever'in kullandığı sandal da, içinde Kurmay Binbaşı Mahmut Ekrem Bey'i gemiye ulaştırmak için hareketlenir. İki kayık açıkta demir atan gemiye yanaşır.

Kurmay Binbaşı Mahmut Ekrem bey gemiye çıkar. Güvertede bulunan üzerinde boz bir kaput, başında kalpak olan Mustafa Kemal Paşa'ya selamını verir ve çoşkulu bir ses tonuyla "Hoşgeldiniz Paşam, Emrinizdeyiz" der. Paşa'yı Samsun'da karşılayan ilk kişi olan Kurmay Binbaşı Mahmut Ekrem Bey, Mustafa Kemal Paşayı kayığa davet eder.

Karanlık günler yaşayan Türk Milleti için yeni bir umut ışığı olacak olan Mustafa Kemal Paşa, Bandırma Vapuru'ndan iner. Merdiven başındaki Mollaoğlu Mustafa,'nın kayığına biner.

Kaşı kara, gözü pek olan Molllaoğlu Mustafa heyecanlanır. Çünkü, savaşlardan yenik çıkmış bölünmüş, umutsuz yorgun, çileli bir milleti, yeniden diriltmek, ayağa kaldırmak üzere gelen Mustafa Kemal Paşa'yı Samsun’a, başka bir deyişle Anadolu’ya ilk çıkaran kişi olacaktır.

Paşa'ya kendisini "Eski bahriye zabitlerinden Mollaoğlu Mustafa" olarak tanıttıktan sonra küreklere bütün gücüyle asılır. Bu sırada Mustafa Kemal Paşa, Mollaoğlu Mustafa'ya eliyle dağları göstererek, "Bu dağlarda Pontusçular var mı?” diye sorar. Genç denizci, "Paşam Havza'ya kadar 750 kadar efradı olan Pontus çeteleri var. Birkaç mislide dağların arkasında. Halk bu yüzden sizi karşılamaya çıkamadı, paşam" der.

Birinci dünya savaşı sırasında Ruslar tarafından Samsun'daki 7 iskeleden 6'sı bombalanarak yok edilmişti. Kalan tek iskele de Fransız Reji (Tütün) İdaresi'ne aitti. Molllaoğlu Mustafa, sandalı ahşap yapılı iskelenin soluna yanaştırır.

Mustafa Kemal Paşa'yı iskelede karşılamak üzere Mutasarrıf adına Samsun Hususi Muhasebe Müdürü Yanyalı Osman Bey, Belediye Reisi adına Belediye Meclis üyesi Hacı Molla, 15. Fırka Levazım memuru Yaşar Bey, 15. Fırka Yaveri Üsteğmen İsmail Hakkı Bey, Samsun Polis Müdürü Refik Koraltan Bey ve İskele Komiseri Said Efendi ile Şehrin ileri gelenlerinden Boşnakzade Süleyman Bey, Nemlizadelerden Mehmet Bey, Terme'den Hacı Kuzu, Çarşamba'dan Selim ve Kavak'tan Aziz Bey hazır bekliyordu.

Mustafa Kemal Paşa Türkiye'nin kaderini değiştirecek o ilk adımı iskelenin tahta basamaklarına atar. Bu adım Mustafa Kemal'in Anadolu'ya ilk ayak bastığı ve Milli Mücadele'yi başlatacağı dev adım olur.

Daha sonra Samsun'un TBMM'deki ilk mebusu olacak olan Boşnakzade Süleyman Bey, Mustafa Kemal Paşa'ya şehir adına "Hoşgeldiniz" der. Paşa, karşılama heyetiyle tek tek tokalaştıktan sonra faytona biner ve Milli Mücadele'nin planlarını yapacağı Mıntıka Palas'a gider.

Mollaoğlu Mustafa, Mustafa Kemal Paşa'nın iskeleye çıkmasıyla birlikte sandalıyla birkaç sefer daha Bandırma Vapuru'na döner. Milli Mücadele yıllarına adını altın harflerle yazdıran Atatürk'ün silah arkadaşlarını da, eşyalarını da iskeleye taşır.

Atatürk'ün önderliğinde 1919 yılında başlatılan Ulusal Kurtuluş mücadelesi 1923'de zaferle sonuçlanmış ve Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Artık karanlık günler geri kalmıştır.
(...)
Takvim yaprakları 6 Mart 1959 tarihini gösterdiğinde ise Mustafa Karakaş 82 yaşında Samsun'da yaşamını yitirdi.

Asri Mezarlığa resmi törenle defnedildi.

O şimdi, defne ağacının kapladığı mezarında huzur ve gurur içinde yatıyor.

Mezarının taşında ise "Büyük Atatürk'ü 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun'da vapurdan karaya çıkaran Kaptan" diye yazıyor.

Editörün notu:

Atatürk'ün kurtuluş mücadelesini başlatmak üzere 19 Mayıs 1919'da geldiği Samsun'da Bandırma Vapuru'ndan sandalla karaya çıkaran kişi Mustafa Karakaş'ın olduğu resmi kayıtlarda yer alıyor. Ancak resmi kayıtlarda bulunmamasına rağmen Havuzlu İsmail (Yurtseven)'in de Atatürk'ü karaya çıkaran kişi olduğu belirtiliyor. 74 yaşında yaşamını yitiren ve 1950 yılında 184 gün Samsun Belediye Başkanlığı yapan Havuzlu İsmail (Yurtseven)'in mezar taşında da "19 Mayıs 1919'da Bandırma Vapuru'ndan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını dışarıya çıkaran" yazısı yer alıyor. Karakaş ve Yurtseven'in Atatürk ve arkadaşlarını Samsun'da karşılayanların yer aldığı şimdiki Tütün İskelesi'nde cam fanus içinde heykelleri de bulunuyor.

http://www.sanalbasin.com/-5022954/