11 Mayıs 2008 Pazar

Gençlik Marşı





Dağ başını duman almış 
Gümüş dere durmaz akar  
Güneş ufuktan şimdi doğar 
Yürüyelim arkadaşlar

Sesimizi yer, gök, su dinlesin 
Sert adımlarla her yer inlesin

Bu gök, deniz nerede var 
Nerede bu dağlar taşlar 
Bu ağaçlar güzel kuşlar 
Yürüyelim arkadaşlar

Sesimizi yer, gök, su dinlesin 
Sert adımlarla her yer inlesin

Dağlar taşlar güzel kuşlar 
Ya bu insanlar insanlar 
Güneş ufuktan bir gün doğar 
Yürüyelim arkadaşlar

Sesimizi yer, gök, su dinlesin 
Sert adımlarla her yer inlesin

/Ali Ulvi ELÖVE


*********************************


Gençlik Marşı’nın Öyküsü


Ankara Halkevi’nde Bir Konuşma

Ankara’da öğrenimde bulunan Bursalı gençlerin düzenledikleri Uludağ gecesinde söylenmiştir.

Arkadaşlar!

Bu gece buradaki toplantımızı ve benim hakkımdaki derin duygularınızı Celâl Bayar çok güzel ve canlı bir anlatımla bana bildirdi. Bu sırada dedi ki: “Siz genç arkadaşlar, yorulmadan beni takibe söz vermişsiniz.” İşte ben özellikle bu sözden çok duygulandım.

Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman bile durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her yaratılmış için doğal bir durumdur. Fakat insanda yorgunluğu yenebilecek manevî bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür.Sizler, yani yeni Türkiye’nin genç evlâtları, yorulsanız bile beni takip edeceksiniz. Ben bu akşam buraya yalnız bunu size anlatmak için gelmiş bulunuyorum. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği amaca, bizim yüksek idealimize, durmadan yorulmadan yürüyecektir. Biz de bunu görmekle mutlu olacağız. Şimdi çocuklar eğleniniz.

Bundan sonra gençler “Dağ Başını Duman Almış” marşını söylediler. Bunun üzerine Atatürk eski bir anısını anlattı:

Arkadaşlar!

Ben 1919 senesi mayısı içinde Samsun’a çıktığım gün elimde maddî hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevî bir kuvvet vardı. İşte ben, bu ulusal kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işe başladım. Samsun’dan Anadolu içlerine kırık bir otomobille gidiyordum. Yanımda öteden beri yardımcılığımı yapan Salih ve Cevat Abbas’dan biri bulunuyordu. O kırık otomobil Anadolu yollarında ilerlerken ben daima düşünür ve yardımcıma şimdi sizin şakıdığınız şarkıyı söyletirdim. Ben ,Türk  ufuklarından bir gün mutlaka bir güneş doğacağına, bunun hareket ve kuvvetinin bizi ısıtacağına, bundan bize bir güç çıkacağına o kadar emindim ki, bunu sanki gözlerimle görüyordum. O şarkıyı okutup tekrar ettirmekten amacım Türk’ün bu güneşi doğunca başarılı olacağını anlatmaktır. Bu sebepledir ki, demin söylenen şarkı benim on sekiz senelik bir anımı tazeledi. Bu şarkıyı söyletmeye önayak olan genç bayana teşekkür ederim.

Cumhuriyet, 1.04.1937

(Mustafa Kemal’in sözünü ettiği marş, isveçli besteci Felix Körling’in olup, Selim Sırrı Tarcan (1874-1956) tarafından 1909 yılında Türkiye’ye getirilmişti. Marşın asıl adı “Tre Trallande Jomtor” du (Jamtland’lı üç şarkıcı kız, şakıyan üç kız) Sözleri ormanı anlattığından, isveç’in ormancıları ve Orman Fakültesi öğrencilerince tutulan bir şarkıydı… Marşın melodisini çok beğenen Sırrı Tarcan, bunu Türk Gençlerine öğretmek istemişti. İstanbul Erkek Öğretmen Okulu’nun Türkçe öğretmeni olan arkadaşı Ali Ulvi( Elöve)  Bey’e marşın güftesini ısmarlamıştı ve 1915-1916 ders yılı ortalarında marş tamamlanmıştı.)

10 Mayıs 2008 Cumartesi

Sarı Saçlım Mavi Gözlüm


Sana Hasret Sana Vurgun Gönlümüz
Neredesin Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost
Bu Gemi Bu Karadeniz
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost
Ararım İzini Dolmabahçeden
Bir Daha Dönmezmi Bu Yola Giden
İçimde Sen, Gözümde Sen
sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost
Kurban Olam Yürüdüğün Yollara
Kara Peçe Yakışmıyor Kullara
Uyan Bak Bizim Hallara
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost
Bulutlar Terinden, Dağlar Kokundan
Sarhoştur Sevdiğim Mahsuni Bundan
Bir Daha Gel, Gel Samsundan
Sarı Saçlım Mavi Gözlüm
Nerde Nerde Nerdesin Dost

/Aşık Mahzuni Şerif


9 Mayıs 2008 Cuma

Mustafa Kemal’in Kağnısı



Yediyordu Elif kağnısını
Kara geceden geceden
Sanki elif elif uzuyordu inceliyordu
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar
İnliyordu dağın ardı yasla
Her bir heceden heceden

Mustafa Kemal´in Kağnısı derdi kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifcik
Nam salmıştı asker içinde
Bu kez herkesten evvel almıştı yükünü
Doğrulmuştu yola, önceden önceden

Öküzler Yediyordu Elif kağnısını
Kara geceden geceden
Sanki elif elif uzuyordu inceliyordu
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar
İnliyordu dağın ardı yasla
Herbir heceden heceden

Mustafa Kemal´in Kağnısı derdi kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifcik
Nam salmıştı asker içinde
Bu kez herkesten evvel almıştı yükünü
Doğrulmuştu yola, önceden önceden

Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar
Kocabaş çok ihtiyardı çok zayıftı
Mahzundu bütün Sarıkız, yanısıra
Gecenin ulu ağırlığına karşı,
Hafiftiler, inceden inceden

İriydi Elif kuvvetliydi kağnı başında
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri
Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına
Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti
Niceden niceden

Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu.
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, yok. Dahha! dedi, gitmez.
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gıcır gıcır
Nasıl durur Mustafa Kemal´in Kağnısı
Kahroldu Elifcik, düşünceden düşünceden

Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş,
Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer, götürür ana çocuk mermisini askerciğin
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım
Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır
Düşerim gerilere iyceden iyceden

Kocabaş yığıldı çamura
Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar
Örtüldü gözleri örtüldü hep
Kalır mı Mustafa Kemal´in Kağnısı bacım
Kocabaşın yerine koştu kendini Elifcik
Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden.

/Fazıl Hüsnü Dağlarca

8 Mayıs 2008 Perşembe

Urfadosk' Dan 5. Anma Yürüyüşü Güncesi



Ulusal Kurtuluş Mücadelesini 5. Anma Yürüyüşü

Urfadosk Spor Kulübümüzden iki sporcumuz ( İbrahim Dülger ve Candan Özen ) 22 Mayıs 2013 Çarşamba günü Metro Turizmin 14.30''da kalkan otobüsüyle Samsun'a hareket ettiler. 23 Mayıs sabah saat 05.30'da Samsun'a varan sporcular servisle Atakum ilçesindeki Atakum belediyesine ait Deniz Kafeye gittiler. Orada diğer bölgelerden gelen katılımcılarla beraber kahvaltı yaparak kamp malzemelerini belediyeye ait bir kamyona yüklediler. Kurtuluş iskelesindeki tören için Samsun merkezdeki İlkadım Anıtına minibüslerle gidildi.

Törende izciler ve Samsun'dan yürüyüşe katılacaklar da hazır bulundular. Tören bitiminden sonra yürüyüş grubu eski Ankara yolundan Mahmur dağının yakınındaki Mahmur köyünde ilk çadır konaklaması yapmak üzere hareket etti. Öğlen yemeği yürüyüş rotası üzerindeki Onpa piknik yerinde Atakum belediyesinin gönderdiği sıcak yemeklerle yendi. Yemekten sonra izci grupları gelen minibüsleriyle merkeze dönmek üzere gruptan ayrıldılar.

Harekete geçen yürüyüş grubuyla Samsun merkezden 25 km uzaklıktaki birinci ana kamp yeri olan Mahmur Dağı köyüne (yaklaşık 1000 metre ) ulaşıldı. Kamp alanında kurulan çadırlardan sonra akşam yemeği kahve önünde yendi. Çay servisi ve sohbetlerden sonra ilk günün yorgunluğuyla çadırlara gidildi. 24 Mayıs sabahı dinç bir şekilde kalkan grup ilk günkü yürüyüşün yorgunluğunu üzerinden atarak kahvaltısını yaptı. Toplanan çadırlar kamyona yüklendi.

Yürüyüşe geçen grupla beraber Çakallı yolu üzerinden Kavak(Kavak'ta eski dünya güreş şampiyonu Yaşar Doğu'nun adına açılan güreş eğitim merkezi ziyaret edildi ve okul müdürü tarafından çay-kek sunumu yapıldı) ve ikinci kamp yeri olan Bekdiğin Karageçmş köyündeki Atatürk'ün arabasının bozulduğu ve geçici olarak konakladığı evin bulunduğu alana Kavak'tan minibüsle varıldı. Çakallı'da kısa bir molayla melemen/menemen yiyen grup öğlen yemeğini de tarihi bir köprünün olduğu bir alanda yedi. İkinci kamp yerinde köylülerin yakın ilgisiyle karşılaşan grup kısa süren yağmur sonrası çadırlarını kurarak akşam yemeklerini yedi. Akşam evin önünde ateş yakılarak sohbet edildi. Yapılması düşünülen müzik eğlencesi köydeki taziyeden dolayı yapılmadı. Çadırlara geçildi ve uyuma. 25 Mayıs sabahı kahvaltı ve Havza'ya hareket edildi.

Havza'da " İlk Kıvılcım Şehitler Anıtı "ndaki " kısa törenden sonra 25 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Termal Turizm Festivali Etkinliğine katılan grup öğlen yemeğini Havza'da bir lokantada yedi. Öğlen yemeğinden sonra Atatürk'ün Havza'da kaldığı tarihi otel ziyaret edildi. Havza'dan trenle Samsun'a geçen grup oradaki etkinliklere (Bandırma Vapuru ziyareti, akşam yemeği ve katılım belge dağıtım töreni) katıldı. Urfadosk sporcuları Şanlıurfa'ya ulaşım saatinden dolayı Havza'da kalarak 17.30 Metro otobüsüyle Şanlıurfa'ya gitmek için yola çıktılar. Bu etkinliğin gerçekleşmesinde başta Omdak olmak üzere emeği geçen kurum ve kuruluşlara, Şanlıurfa Dağcılık İl Temsilciliğine teşekkür ederiz.

/URFADOSK

7 Mayıs 2008 Çarşamba

Türkiye Dağcılık Federasyonu Başkanı Sayın Alaattin Karaca Bey'in Konuşması



[Türkiye Dağcılık Federasyonu Başkanı Sayın Alaattin Karaca Bey, Ulusal Kuruluş Mücadelesini 4. Anma Yürüyüşünün ikinci günü aramıza katıldılar. İlkadım ilçesi sınırları içinde bulunan Mahmur Dağı Konaklama Kampından ayrılmadan önce sabahleyin bizlerle kısa bir sohbette bulundu. Bu konuşmasını aynen yayınlıyoruz…]


Merhabalar arkadaşlar.
Hepinize günaydın diyorum öncelikle. Daha sonra da gerçekten bu anlamlı yürüyüşü, bu anlamlı faaliyeti organize eden Samsun Ondokuzmayıs Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü ve başta Atakum Belediyesi Kent Konseyi olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Sizleri de katıldığınız için tebrik ediyor, kutluyorum.

Gerçekten çok anlamlı bir faaliyet… Tabi Federasyon olarak tüm faaliyetlere katılmaya çalışıyorum ama hepsine katılma şansımız olmuyor. Geçen Pazar İstanbul’da tırmanma yarışlarımız vardı onu başlatıp hemen apar topar akşam saat 11’de Antalya’ya ulaşabildik. Dedegöl’de sabah saat beşte kalktık tırmanışa katıldık. Akşam oldu döndük. Dün Aydın’a geldik. Aydın’da Federasyon eski başkanlarımızdan merhum Sayın Dr. Bozkurt Ergör ölüm yıldönümüydü. Ziyaret edip O’nu mezarının başında andık ve dün gece de yine İstanbul ve İzmir’den buraya geldik. Tabi bu arada ayrıca Erciyes’te bir tırmanışımız oldu, 19 Mayıs Gençlik Haftası nedeniyle. Ona katılamadık. Arkadaşlarımız yürüttüler görevi. Ve bir de hepimizi temsilen 19 Mayıs Gençlik Haftası nedeniyle Ankara’da açılan bir fuarımız vardı o fuarda da kurduğumuz stantta veya kurulan spor tırmanma duvarında 3-4 günlük çok kapsamlı bir etkinlik yapıldı.

Federasyonumuz büyüyor. Artık bu işi yapanların sayısı arttı. Sporcu sayısı 919’larda 30 bine yükseldi. Bu hareketlilik kaçınılmaz. Yani hepsine katılma diye bir şansımız olmayacak. Artık bundan sonra kulüplerimizin, İl Müdürlüklerimizin de faaliyetleri yoğunlaştı. Bu hafta içersinde 3 tane şenliğimiz var. Şu anda Aydın’da da bir şenliğimiz var. Ayrıca Ankara Sivrihisar’da bir Kulübümüzün Federasyonumuzun denetiminde bir faaliyeti_var. Burası… İşte faaliyet devam ediyor. Bazen biz de nerede ne olduğunu denetleyemiyoruz ve yahut da haberimiz bile olmuyor. İşte Ereğli’de galiba yakında bir faaliyet yapılacak onların daveti var. Muş’ta, Bitlis’te bir faaliyet var onların daveti var. Bunlar çok güzel şeyler. Doğaya yönelmek, doğada olmak sağlık için spor yapmak beklediğimiz şeylerdi. Hedefimiz de buydu zaten. Yani bu sporu yaymak, yaygınlaştırmak… Tekelden kurtarmaktı.
Ben 1973-74’lü yılları hatırlıyorum. 1975-80’li yılları hatırlıyorum. Ülkede 10 tane 20 tane isim vardı işte. Falan dağa gidiyor, filan dağa gidiyor. Her hafta da gazetelerde hemen hemen o kişilerin haberi çıkardı. Ama şimdi artık öyle olmuyor. Binlerce kişi dağlara gidiyor. Onun için de gazetelerde yer almak biraz zorlaştı. Zorlaşınca da bazen olumlu bazen olumsuz eleştiriler de kendiliğinden ortaya çıkmaya başladı. Ama bu spora yönelenlerin sayısındaki artış olması gerekendi, bunlar havalı şeyler.
Ben tekrar hepinize başarılar diliyorum. Umarım güzel bir üç gün olur. Ancak dağcılığın temeli de yürüyüştür. Ama asfaltta ama kayada ama toprakta… Bunu da çok yadırgamayın. ( Herhalde asfalt dedikçe Faik üzülüyor mu? Yani çimenli-mimenli, taşlı-kayalıklı yer bulsam gibi…) Bu olmuyor her zaman. Buranın Coğrafi yapısı da bu. Faaliyet dolayısıyla da böyle olmak zorunda.

Zaten bu tür programlar yapılırken, biz de Erzurum’dan Sarıkamış’a şehitleri anma yürüyüşü yaparken TSK’dan nirengi noktaları almıştık. Mesela, o zaman Ordumuzun yoğun olarak geçtiği bölgeler nereler demiştik. Onlar da bize ”Hepsine gitme şansınız olamaz. Ancak şu bölgeler hassas bölgelerdir. Oralardan geçerseniz görevi tamamlamış olursunuz” demişlerdi. Biz de öyle yaptık. Zaten burada da tahmin ediyorum ki öyle yapılıyor. Benim bu faaliyetin dördüne de katılma şansım olmadı, gerçi katılabilseydim ama en azından bir iki tanesinin konsey toplantısına katılmıştım. İki yıl önce az da olsa arkadaşlarla bu organizasyonun içeriğini biliyorum. Dediğim gibi çok hassas bir dönemde çok anlamlı bir organizasyon. Bunu böyle kabul etmek lazım. Gerek 19 Mayıs Gençlik Haftası tırmanışlarımız gerekse bu tür organizasyonlarımız çok çok anlamlı faaliyetler. Hepimiz biraz yorularak biraz dinlenerek biraz bir birimize yardımcı olarak bu işi götüreceğiz.

Sporumuzun özü budur yani sporumuzda “güçlüler zayıflara yardım eder” diye bir prensibimiz var. Bu böyledir. Veya temposu düşük olanlar en önde gider öbürleri arkasından onları takip eder. Bu da bir prensiptir. Bu da olması gerekenlerdir.

Sporumuz yürüyüş de olsa tırmanış da olsa yaz da olsa kış da olsa zor ve riskli bir spor dalıdır. Biz bu riski bilgi ve becerimizle en aza indirmeye çalışacağız, ona gayret edeceğiz. Onun içinde, dağcılık sporu için, doğada yaşayabilmek için ne gerekliyse onu öğreneceğiz ve sabırlı bir şekilde uygulamaya çalışacağız. Yani dağcılıkta en önemlisi sabırlı olmak bir de çok güzel bir laf vardır ben o lafı yıllardan beri kullanıyorum ama bu sefer kullandığımda ona ödül verdiler bana İstanbul’dan gelen arkadaşlar. Tam Dedegöl’ün Zirve yakınlarında bir gurup artık çok yorulmuşlar dönmek üzereler. Ben de yanlarından geçiyordum dedim ki şunlara bir “gaz” vereyim. “Haydi, haydi durmayım.” Dedim. ”Enerjinin ve tekniğin bittiği yerde azim ve irade ön plana çıkar.” Dedim. “Azim ve iradesi olmayan başarılı olamaz.” Dedim ve yanlarından geçip yoluma devam ettim. Tırmanışlar bitti. Zirveden indik. Bir baktım bir bayan dağcı arkadaş, bana bir çift tozluk getirdi. “Hocam bunlar size hediye” dedi. “Niye?” dedim. “Orada o lafı bize söylemeseydiniz biz yukarıya çıkamayacaktık. “ dedi.

Arkadaşlar bana sorularınız varsa cevaplayabilirim. Yoksa hepinize tekrar başarılar diliyorum. Bütün gün birlikte olacağız. Yine konuşuruz. Tekrar ediyorum. Faik Can arkadaşımız Türkiye Dağcılık Federasyonundaki görevinin yanında Samsun’da da bizim çok aktif arkadaşımızdan bir tanesi. Hakikaten Samsun son yıllarda Türkiye’deki kulüp sayısı olarak, dağcı arkadaşlarımız olarak çok çok iyi bir duruma geldi. İşte burada bizim iki tane antrenörümüz var. Onlar pek ortada gözükmek istemiyorlar ama Osman Kalaycıoğlu, Rafiye Kalaycıoğlu, Emin Ali burada. Federasyonumuzun hepsini sayarsam zaman yetmez. Zaten birbirimizi tanıyoruz. Uzun yıllar Dağcılık sporuna hizmet vermiş Konya İl temsilcimiz Recai Bey burada. Sinop İl Temsilcimiz burada. Yabancı kimse yok. Hemen hemen hep birbirimizi tanıyoruz. Sporcularımız var kamplarda gördüğüm eğitimlerimize katılan.

Sonuçta zaten biz bir aileyiz. 30 bin sayısı 1998’den bugüne kadar olan bir sayıdır. O sayının içersinde hep varız, hep birbirimizi tanıyoruz, biliyoruz. Temennimiz 30 bin değil 60 binler, 100 binler olsun. Ama daha güzeli, daha mükemmeli olsun. Daha paylaşımcısı olsun. Birbirimizle sadece dağlarda, duvarlarda değil başka yerlerde iyi günde, kötü günde de birlikte olalım. Cemiyetçilik, dernekçilik budur bana göre. Buralar çok hoş bir dünya. Gittiğimiz her yerde arkadaşlarımız var, dostlarımız var. Ama 1972-73’lerde bunu göremiyorduk. İşte burada şu anda Hakkâri’den Yüksekova’dan arkadaşlarımız var. Sabahleyin görüştük. Çok güzel şeyler bunlar. Sporun özü zaten birlik-beraberlik, sevgi-saygı, kardeşlik…
Uzatmayalım. Uzattıkça çok konuşacağız herhalde.
Çok teşekkürler arkadaşlar.

/Alaattin KARACA
24 Mayıs 2012
Türkiye Dağcılık Federasyonu Başkanı

6 Mayıs 2008 Salı

Alaattin KARACA Beyin Veda Konuşması


[Türkiye Dağcılık Federasyonu Başkanı Sayın Alaattin KARACA Bey'in, Ulusal Kuruluş Mücadelesini 4.Anma Yürüyüşünün Son Günü Atakum Deniz Cafe'de gerçekleştirilen Belge Dağıtım Töreninde Yaptığı Veda Konuşması. (25 Mayıs 2012) ]

Sayın Başkanlarım,

Çok Değerli Arkadaşlarım,

Bu anlamlı organizasyonda birlikte olmaktan, kısa da olsa 25 km birlikte yürümekten büyük bir mutluluk duyduğumu belirtmek istiyorum.

Türkiye dağcılık federasyonu olarak eğitim ve tırmanış faaliyetlerimizin yanında ülkemiz için büyük anlam ve önem ifade eden tırmanışları yaptığımızı, faaliyetleri yaptığımızı hepiniz biliyorsunuz. Örnek verecek olursak 30 Ağustos Zafer Haftası Tırmanışı, 19 Mayıs Gençlik Haftası Tırmanışı, Çanakkale Şehitlerini Anma Tırmanışı, Erzurum’dan Sarıkamış’a Sarıkamış Şehitlerini anma yürüyüşü, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Tırmanışımız ve buna benzer çok sayıda geleneksel faaliyetimiz var. Amacımız, geçmişimizi gelecek nesillere aktarmak ve onu canlı tutmaktır.

19 Mayıs Gençlik Haftası nedeniyle Samsun’da oluşan ATAYOLU Yürüyüşü de artık geleneksel faaliyetlerimizden bir tanesi oldu. Biz yaklaşık 3 yıl önce Kent Konseyi Başkanımızla ve diğer kulüp arkadaşlarımızla yaptığımız toplantıda Federasyon olarak imkânlarımız çerçevesinde fakat samimi bir kalple yanlarında olduğumuzu söylemiştik. Keşke paramız çok olsa çok para versek çok masraf etsek çok kişiyi buraya getirebilsek, taşıyabilsek ama böyle bir imkânımız yok en önemlisi kalbimiz bu tür organizasyonları yapanlarla beraber buna hepinizin inanmasını istiyorum.

Tabi bu çok çok anlamlı bir organizasyon bunu ben tekrar ifade ediyorum. Aranıza katıldığım gün de tanışma toplantısında söylemiştim; Bu ülke kolay kazanılmamış. Bu ülke çok zor şartlarda bu günlere gelmiş. Onun için hepimiz bunun değerini, kıymetini bilmeliyiz. Bu ülkenin bu günlere gelmesinde emeği olan Hakkın Rahmetine kavuşmuş olan büyüklerimizi şükranla anmalıyız ve hayatta olanlara da saygı ve sağlıklı bir yaşam dilemeliyiz.

Ben bu organizasyonda Kulübümüze, sporcularımıza destek olan Belediyelerimize, Atakum Kent Konseyi’ne ve tüm sponsorlara -isimlerini tek tek saymaya imkânım olmayabilir belki- Türk dağcıları adına, şahsım adına teşekkür ediyorum. Sizlere de teşekkür ediyorum iyi ki geldiniz, iyi ki katıldınız ve inşallah bundan sonraki organizasyonlara herkes iki kişi daha yanında birlikte getirebilir diye düşünüyorum. Kendi gelemeyen de mutlaka yerine bir vekil bulur gönderir. Çünkü o yoldaki yürüyüş belki yormuştur sizi. Bir daha o yolu yürümeyeyim diyebilirsiniz. Ama mutlaka yerinize birilerini gönderin ve bu yürüyüşü canlı tutalım, hareketlendirelim. Faik arkadaşımızı diğer arkadaşlarımızı bu işe gönül vermiş yönetim kurulu üyelerini, kameranın arkasında görünmeyen arkadaşlarımızı yalnız bırakmayalım. Ben hepinize katıldığınız için tekrar çok teşekkür ediyorum.

Seneye buluşmak üzere hoşça kalın.

/Alaattin KARACA
25 Mayıs 2012
Türkiye Dağcılık Federasyonu Başkanı

5 Mayıs 2008 Pazartesi

Ulusal Kurtuluş Mücadelesini Anmanın Anlamı


İnsanlık tarihine bir göz attığımızda görürüz ki insanların hayatlarında bir takım zikzaklar, inişler çıkışlar ve dönüm noktaları vardır. Kıvrılmaların dışında yaşanan kırılmalar ise toplumsal yaşamda yerine göre çökme ve yıkımlar, yerine göre derin yaralar bırakmaktadır. Üç kıta yedi deniz hâkimi, altı yüz yıllık bir İmparatorluğun küçüle küçüle Anadolu’ya sıkışıp kalması -ki yapılan anlaşmalara rağmen o da işgale uğramıştır- yok edilmek üzere olan bir ulusun var olma mücadelesini zorunlu kılmıştır. Bundan yüz yıl evvelinde yaşanan bu olaylar tarihin sayfalarında yer almaktadır. Benim zikretmek istediğim; bir günde dört mevsimin yaşandığı Karadeniz Bölgesinin Samsun ilinde, sıcak-soğuk, yağmur-çamur, dere tepe demeden, ülkemizin dört bir yanından gelen yaşlı-genç insanlarımızın üç gün boyunca katlandıkları bu yolculuğun, “anma yürüyüşü” nün ne anlama geldiğidir.

Tarih kitaplarımızda Atatürk’ün Samsun yolculuğu hakkında yazılanlar şu mealdedir; “Mustafa Kemal Atatürk 19 Mayıs 1919’da Samsun çıktı. Samsun'un İngiliz işgalinde ve kıyıda bulunması ve civarındaki Rum çetelerinin faaliyetlerinden ötürü karargâhının içerde daha emin bir yere naklini gerekli gördü 6 gün kaldığı Samsun’dan ayrılarak 25 Mayıs 1919 günü Havza'ya gitti…” Ancak, Samsun’da kaldığı bu altı günlük süre (19-24 Mayıs 1919) içinde bir insan olarak yaşadıkları hakkında detay yoktur. Değişik kaynaklarda, ayrı ayrı anekdotlar şeklinde rastladığımız bazı bilgi kırıntıları siyasî mülahazaları fersah fersah geride bırakacak, onları anlamsızlaştıracak ve bir hiç edecek derecede mühimdir, önemlidir ve de manidardır.

Yolculuk öncesinde Beşiktaş’taki evinde hasta yatağındaki annesiyle baş başa geçirdiği o gecede; ”- Anne, ben yarın Anadolu’ya gidiyorum. Buralarda neler olacağı belli değil. Selanik nasıl elden gittiyse buralarda öyle olabilir… Hesapta ölmek, gidip gelmemek vardır. Bana Hakkını helal et.” der. Bu üzüntülü haber üzerine annesi yürek çarpıntısından dolayı kendinden geçer. Tek oğul bu zor gününde, hasta annesini İstanbul’da bırakarak kimin için Anadolu’ya geçmektedir? Elbette ki bu vatan toprakları için!... O biliyordu ki vatan yoksa yaşamak da yoktu.

Gelelim Samsun’da yaşadığı zorluklara, çektiği sıkıntılara… Misafir karşılanmaz mı? Bunu geçiyoruz. Kalacağı yer bile belli değildir. O günlerde kullanılmayan, kapalı olan “Mantika Oteli” açtırılır. Askeri hastaneden karyola, konu komşudan yatak-yorgan-yastık, bir daireden masa sandalye temin edilir… Ne yer ne içer bilemiyoruz… Mayıs ayında Samsun hep ıslaktır. Otel ile postane arasında mekik dokurken üşütür hastalanır. Gâvur azmalarının sık sık yaşandığı bu yol (Saathane ile Hükümet konağı arası) üzerinde bulunan otelde ya da gidip gelmelerde beklenilen suikast tehlikesi ayrı bir sorun… Hatta 21 Mayıs 1919 günü Aşağı Avdan köyüne giderken sabah saat sekiz civarlarında pusu kuran yirmi kişilik bir çete tarafından uğradığı saldırıda üç görevli şehit olurken Allah’ın bir lütfü olarak sağ kalan bu büyük insanın bu yollarda çektiği çileleri kaçımız biliyoruz.

Bu yıl dördüncüsünü gerçekleştirdiğimiz Ulusal Kurtuluş Mücadelesini Anma Yürüyüşlerinde ben hep Atamızın Samsun’da yaşadığı bu zorlukları, yollarda çektiği çileleri düşünür, zaman zaman boğazımdaki düğümlerle zaman zaman da gözlerimden akan yaşlarla ruh dünyamda yaşarım. Bugün sıcacık evlerimizde, ailemizle birlikte huzur ve güven içinde yaşayabiliyorsak başta O ve O’nun gibi nice büyüklerimizin gelecekleri için, bizim için yaptıklarının anlamı bir kat daha artmaktadır.
Bugün, İstiklâlin tadını çıkarırken Kurtuluş Mücadelesi veren bu yüce şahsiyetleri anmak, yâd etmek Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşlarının boynunun borcudur. İşte bu yüzden, ülkenin dört bir yanından gelen yüreği sevgi dolu insanlarla o çileli yolculuğu bir bayram havası içinde tekrar yaşamanın hazzına varıyoruz.
Özgürce yaşadığımız bu topraklarda nice yürüyüşler dileğiyle herkese sevgi, saygı ve selamlarımı sunarım.

31 Mayıs 2012
/Çetin KOŞAR
http://samsun02.blogspot.com.tr/2012/05/ulusal-kurtulus-mucadelesini-anmann.html

4 Mayıs 2008 Pazar

Atayolu...



Cumartesi günü Atayolu’ndaydık.
Sevgili Abit ile…

Burası eski Samsun-Ankara karayolu.
1960’lara kadar kullandığımız yol.

1963’te güzergâh değişti.
Günümüzde kullanılan yola geçildi.

Yeniler çok az bilirler.
Eski yolu.
Ben en son 1960’ta geçmiştim bu yoldan.
Yani tam 50 sene önce…

Belediye meydanı'ndan kalkardı otobüsler.
1952 model burunlu Austin otobüsleri.
Bir manivela kolu ile çalıştırılırdı motorları.
Marş dinamosu olmadığı için…

Ağır, aksak yol alırdık.
Önce Odunpazarı’ndan geçerdi.
Sonrasında da şimdiki Kadıköy’den.
Epey yokuş çıkmış olurduk.
Badırlı’ya ulaştığımızda.

Otobüs su kaynatırdı sık sık.
Kaput açılırdı.
Suyun soğuması beklenirdi…

Sonra tekrar yola koyulurduk.
Yavaş yavaş tırmanırdık.
Gürgendağı’nı…

İlk durak Mahmurdağı olurdu.
Küçük eski bir çay evinde.
Her zaman yoğun sis olurdu burada.
Göz gözü görmemecesine...

Otobüsün muavini önde yürüyerek yol gösterirdi.
Virajları dönmede otobüsün şoför'üne.
Öylesine duman basardı buraları...

Sonra aşağı doğru inerdik.
Büyük mola Çakallı’da verilirdi.
Çıkınlar açılır öğlen atıştırması yapılırdı.
Peynir, domates, çörek ve salatalıkla.
Ya da Çakallı’nın meşhur kete’si ile…

Sonraki durak Kavak’ta olurdu.
Çift burmalı, oldukça sert simidi meşhurdu buranın.
Çaya bandırmadan yiyemezdiniz…

Sonrasında yol oldukça düzdü.
Sonunda Merzifon’a ulaşırdınız.
Akşam saat 16.00 dolaylarında biterdi.
Sabah 08’de başladığınız yolculuk.
Lâstik patlaması, motor arızası olmaz ise…

İşte bu yol’du.
Atatürk’ün Kurtuluş Mücadelemize başladığı.
Ve 1919’da kullandığı yol.

Günümüzde Kavak’a kadar olduğu gibi duruyor.
Köy ulaşımları için hala kullanılıyor bu yol.
Biraz genişletilmiş olsa da.
Yüzeyi daha düzgün hale gelmiş olsa da…

Ne zorluklarla aştığını düşünüyorsunuz.
90 yıl önce.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının.
Samsun’dan Amasya’ya giderken kullandıkları.
Bu bozuk ve zorlu yolu…

Günümüzde asfalt, duble bir yol ile bağlıyız.
Ankara’ya.
İki gidiş iki de gelişi olan…

Şimdi 4-4.5 saatte ulaşabiliyorsunuz Ankara’ya.
Artık görmüyorsunuz, düşünmüyorsunuz bile.
Bize bu güzel olanakları sağlayan yolu.
Atayolu’nu…

/Yücel TANYERİ


Atayolu Fotoğrafları:

3 Mayıs 2008 Cumartesi

Samsun'dan Havza'ya Giden Yol



Önceki gün güzel bir havada Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz’ın ev sahipliği ve rehberliğinde hem keyifli hem de oldukça faydalı bir yolculuk yaptık Samsun’dan Havza’ya. Artık bir kısmı hiç kullanılmayan bir kısmı da Samsun-Ankara Devlet Karayolu'nun altında kalan tarihi Samsun-Sivas yolunun Samsun-Suluova arasını Atatürk’ün izinde kat ettik.

İki yıl kadar önce başlayan bir çalışma dikkatli ve düzenli bir şekilde ilerliyor. Coğrafya biliminin verileri, tarih biliminin verileriyle test ediliyor, mutabakat sağlandığında da Büyükşehir Belediyesi’nin mali desteği ve teknik gücü devreye giriyor.

Projenin tarihi değeri, her türlü maddi ölçünün üstünde. Ama Büyükşehir Belediyesi bu projeden kente ciddi bir turizm katkısı da bekliyor. Kalkınmış ve gelişmiş ülkelerde artık tarih ve kültür turizm eğlence turizminin önüne geçecek gibi gözüküyor. Bu yol özellikle kendi tarihine ilgi duyacak olan Türkler için önemli bir turizm güzergâhı oluşturacak.

Projenin başlangıcından bugüne Başkan Yılmaz’dan ayrı olarak Samsun Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler ve Kültür Dairesi Başkanı Necmi Çamaş, Şehir ve Bölge plancıları Zennube Albayrak ile Serdar Sağlam işin içindeler. Belediye dışında ise OMÜ’den Prof. Dr. Cevdet Yılmaz, Prof. Dr. Dursun Ali Akbulut, tarih araştırmacısı Mehmet Köseoğlu ve Musa Orhan’ın büyük katkısı ciddi boyutlarda. Musa Orhan arşiv belgelerini bulmakta, Mehmet Köseoğlu ise güzergâhı özellikle yabancı seyyahların eserlerinden tespit etmekte oldukça katkı vermişler.

Proje önemli ama ne yazık ki bazıları projeyi yalan yanlış bilgilerle kirletmek için ellerinden geleni arkalarına koymuyorlar. Hiçbir ciddi kaynağa dayanmadan kimileri Mustafa Kemal’i Rum çetecilerin suikast yapacağı endişesiyle kent merkezlerinde dağ başlarına taşıyor kimileri de kendi evlerinin kapısına “Mustafa Kemal Atatürk falan tarihte burada kaldı” diye tabela asıyor. Kent ve ilçe merkezini bırakıp bir köy evine, bir dağ başına sığınacak, saklanacak bir Mirliva Mustafa Kemal portresi çizmek hem gerçeğe hem tarihe hem de Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun silah arkadaşlarının hatırasına saygısızlıktır. Tarih, birilerinin yalan ve yanlışlarına alet edilemez.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’da ve de Havza’da geçen günlerinde bilinmeyen an yoktur. Onun arkadaşlarını tehlikenin göbeğinde bırakarak bilinmeyen adreslere sıvışması ne ona yakışır ne de onu terk etmek her biri cephelerde ölümle dans etmiş silah arkadaşlarına yakışır.

Tarihe yeni bilgi ve belge sunmak başka bir şeydir tarihi çarpıtmak başka bir şeydir. Gezi de Sayın Başkan’a şahsen ifade ettim; kamuoyunun önünde bir kere daha tekrarlıyorum: Bu proje güzel ve doğru projedir, lütfen, yalan ve yanlışlarla zarar görmesine fırsat vermeyiniz.

/Osman KARA

2 Mayıs 2008 Cuma

Bir Gemi Yanaştı Samsun’a



Bir gemi yanaştı Samsun’a sabaha karşı,
Selam durdu kayığı, çaparası, takası,
Selam durdu tayfası.

Bir duman tüterdi bu geminin
bacasından, bir duman
Bir duman değil bu!
Memleketin uçup giden kaygılarıydı.

Samsun limanına bu gemiden atılan
Demir değil
Sarılan ana yurda
Kemal Paşa’nın kollarıydı.

Selam vererek Anadolu çocuklarına,
Çıkarken yüce komutan,
Karadeniz’in halini bir görmeliydi.

Kalkıp ayağa ardı sıra baktı dalgalar,
Kalktı takalar.
İzin verseydi Kemal Paşa,
Ardından gürleyip giderlerdi,
Erzurum’a kadar.

/Cahit KÜLEBİ

1 Mayıs 2008 Perşembe

Samsunun Ufukları




Yıl: 1919 Mayıs'ın 19.günü, Samsun Limanına ihtiyar bir tekne sabahleyin gün ağarırken demir atıyordu. Büyük bir milletin tarihinde kara günler yaşanırken, güneş bu salı bir başka çıkıyordu Samsun ufuklarında...

İhtiyar küçük teknenin adı “Bandırma”... “Milletin makûs” tarihini yenmeye azmetmiş bir paşa bulunuyor. Geminin direğinde ordu komutanlığı forsu toka edilmiş... Güvertesinde sarı saçlı mavi gözlü beyaz bıyıklı genç bir Mirliva rıhtımı seyrediyor...

Rıhtımdan küçük mavi boyalı bir motor “Bandırma”nın inançlı yolcularını Anadolu toprağına taşımak üzere ayrılıyor. Motoru kullanan Mustafa Kaptan, birkaç yıl sonra, genç Türk Devletinin kurucusu olacak genç paşayı saat 07.30 sularında ilk kez görüyor. “Bandırma”nın güvertesinde, önce Mustafa Kemal geçiyor motora, sonra arkadaşları. Saatler 07.50'yı gösterirken genç Mirliva, köhne uzun tahta iskeleye ayak basıyor.

Mustafa Kemal'i Samsun'a çıkaran motor kaptanı Mustafa Reisin gelini anlatıyor: “Samsun o günlerde korku içindeydi Rum eşkıyası ortalığı kasıp kavuruyordu. Havza ve Lâdik taraflarından da hemen her gün cinayet haberleri geliyordu. Bir akşam kayın pederim eve oldukça neşeli geldi. Merak ettik. Bin bir yokluk içinde olan evimizde kayın pederimin bu neşesi hepimizin dikkatini çekmişti. Rahmetli kayın validem Münir'e Hanım (Hayrola Mustafa, ne oldu ?) diye sorunca; Rahmetli kayın pederim: 'Kemal Paşa geldi Samsun'a. Benim motorla aldım, kıyıya çıkardım. Şimdi Mıntıka Palas Oteli'nde kalıyorlar...' dedi. Ne kayın validem, ne de ben tanımamıştık Kemal Paşayı.. Ama Kayın Pederim (Anafartalar Kahramanı Mirliva Mustafa Kemal) deyince adı dilden dile dolaşan paşayı tanımış, sebebini pek bilmiyorduk ama biz de sevinmiştik.”

Gerçekten Samsun'da o gün duyulan sevincin sebebini kestirmek pek mümkün değildi. Ancak, millet bir önsezi ile Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a “Ordu Müfettişliği” yapmanın ötesinde bir şeyler başarmak için geldiğini ümit ediyordu.

Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler şimdi Samsun Limanı demiryolu tesislerinin bulunduğu bölgedeki uzun tahta iskeleye çıktığında kendisini, Polis Müdürü Refik Bey (Koraltan) ve vilayetin birkaç yetkilisi karşılıyordu. Bu arada şehir adına eşraftan Boşnakzâde Süleyman Efendi de “Hoş geldiniz Paşam” dedi. Anadolu toprağına ayak basmanın heyecanı içinde enerjik adımlarla kafileden ayrılan Mustafa Kemal Paşa'yı rıhtımda, mütareke şartları gereğince silahları alınmış Türk askerlerinden küçük bir müfreze selamladı. Silahsız, bu Anadolu çocuklarının yüzlerindeki ifade, Mustafa Kemal Paşa'nın yüreğini karartmıştı. Fakat O, bu kara günlerin çabucak geçeceğini biliyordu.

Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler, karşılayanların eşliğinde ikametlerine ayrılan Mıntıka Palas Oteli'ne yürüyerek geldiler. Mıntıka Palas Oteli, birkaç gün önceden Vilayet Özel Muhasebe Müdürü Osman Bey'in gayreti ile hazırlanmış, içinin döşenmesi için de evlerden eşyalar toplanmıştı.

Osman Bey hatıratında, Mıntıka Palas Oteli'nin hazırlanışıyla ilgili şunları kaydediyordu: “ Ben o zaman, Liva hususi Muhasebe Müdürü idim. Bir gün mutasarrıf beni evine çağırttı. Kendisini hasta olduğunda (9.Ordu Müfettişliğine tayin edilen Mustafa Kemal Paşa İstanbul'dan hareket etmiş, 18 Mayıs veya 19 Mayıs'ta buraya geleceklermiş. Birkaç gün kalacağı için kendisine ve mahiyetine bir yer hazırlayalım. Bunu İstanbul'dan Dâhiliye Nezareti bize bildirdi) dedi. Ben de hemen aklıma gelen ve evimin yanında bulunan boş Mıntıka Palas'ı söyledim. Münasip gördü. (Ben çıkamayacağım. Ama sen bu işle meşgul oluver) dedi. Yanından ayrıldım, o gün oteli açtırdım. Askeri hastaneden karyola, evden ve komşulardan yatak ve yorgan getirttim. Yatak odalarının yanında ve köşeye gelen odaya da, daireden bir masa ve koltuk, yazı takımı tedarik ederek çalışma odası hazırladım.”

Mıntıka Palas Oteli iki katlı sevimli bir yapıydı. Denize ve şehrin o günlerdeki en büyük meydanına hakimdi. Öyle ki, Mustafa Kemal Paşa, ikametine ayrılan bu binaya gelip bir süre dinlendikten sonra balkona çıkmış ve “Bandırma Vapuru”nun ak dumanlar saçarak Trabzon'a doğru yol aldığını görmüştü.

İkinci katta; iki büyük salon ve dört odası bulunan Mıntıka Palas'ın, merdiven başındaki daha küçük bir oda ise, Paşa'nın karargâh subayları için ayrılmıştı. Bunun hemen yanında Genç Mirlivanın çalışma odası bulunuyordu. Derme çatma bir masa, camlı küçük bir dolap, iki sandalye ve üç koltuktan ibaret eşya odayı süslüyordu. Çalışma odasından bir kapıyla yatak odasına geçilebiliyordu. Karyolanın üzerine tül bir cibinlik konulmuştu. Yatağı da sarı atlas kumaşla kaplanmış bir yorgan örtüyordu. Yatağın iki yanındaki komodinlerin üzerinde ise, kim bilir hangi evden getirilip buraya konulmuş iki kristal abajur bulunuyordu.

Banyo odasına açılan kapının hemen yanında ise, üzerinde tuvalet eşyaları bulunan küçük bir konsol konulmuştu. Yatağın önüne serilen seccadenin yanına ise, Mustafa Kemal için bir çift terlik bırakılmıştı.

Osman Bey’in gayretleri ile hazırlanan Mıntıka Palas Oteli’ne gelen Mustafa Kemal Paşa ve karargâh subayları bir süre dinlenip kahvaltı ettikten sonra kolları sıvadılar. Milli mücadele artık başlıyordu. Yıllarca sürecek bu uğraşta, genç Paşa’ya bundan sonra artık durup dinlenmek yoktu. Mustafa Kemal Paşa, yıllar sonra kendisine doğum tarihini gün olarak soranlara, “Mutlaka ne zaman doğmuş olduğum öğrenilmek isteniyorsa, bu gün 19 Mayıs’tır” demişti. Gerçekten, Türk milletinin kara talihi üzerine bir güneş gibi 19 Mayıs 1919’da doğmuştu. Mustafa Kemal, Anadolu’ya kurtuluşun ve yeni genç Türk Devletinin kuruluşunun ilk müjdesini de Samsun’dan verdi.
(kentgazetesi.com)


Ata Yolu
Tarihçi kimliğiyle de bilinen eski Kültür ve Turizm Bakanlarından Gazeteci Alev Coşkun’un kafaları karıştıran ‘’Kurtuluş mücadelesi Samsun’dan çok önce Adana’dan başladı’’ tezi kafaları karıştırdı. Alev Coşkun niye böyle söyledi bilmiyorum. Zira Alev Coşkun sözüne itibar edilen biridir. Taa Amerikalarda falan siyasal bilgiler eğitimi almış, özellikle yakın tarihimizle ilgili kitaplar yazmış deneyimli biridir. Bir an için Adanalılara şirin gözükmek için bunları söylediğini düşünsem, bu durumu Alev Coşkun’a yakıştıramam. Sanrımım bu konuda bir boşluk var.

19 Mayıs’ı bugünkü kuşaklara anlatma konusunda Samsun’un yeterince aktif olmadığı bir gerçektir. 19 Mayıs’ın yüzüncü yılına şunun şurasında 3,5 yıl gibi kısa bir süre kaldı. Bir heyecan görüyor musunuz Samsun’da. Bir hazırlık falan. Ben göremiyorum. Panorama 1919’dan söz ediliyor ama ortaya çıkmış bir proje yok henüz. Eski Yaşar Doğu Spor Salonunun olduğu alanda bir düzenleme yapılacağı söyleniyor. Bilgimiz bununla sınırlı.

Nasıl bir şey olacak bu Panorama 1919. Projede bize 19 Mayıs ruhunu yeniden kazandıracak ne gibi uygulamalar yer alacak. Merak ediyorum doğrusu. Atatürk bile kurtuluş ateşinin Samsun’dan yakıldığını söylerken Alev Coşkun’a ‘’Kurtuluş Adana’dan başladı’’ sözünü söyleten sanrımım bizdeki bu heyecan noksanıdır. Bizim olana sahip çıkmada bir sorun yaşıyor bu şehir.

Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 silah arkadaşıyla birlikte 19 Mayıs 1919’da Samsun’da karaya ayak bastığı yer olan Tütün iskelesinin bulunduğu yeri temsil eden Kurtuluş Yolu açılmadan önce bize Ata yolundan söz etmişti. O tarihten bu yana sanırım 6-7 yıl geçti. O günlerden bu güne Ata Yolu ile ilgili bir düzenlemeyi kapsayacak bir projeden söz edildiğini duymamıştım. Ne zaman ki Alev Coşkun o sözü söyledi.

Dün gazetelerde Büyükşehir başkanı Yusuf Ziya Yılmaz’ın Ata Yolunda inceleme yaptığına dair haberler yer aldı. Sanırım Ata Yolu şimdi yapılacak. Alev Coşkun, kafaları karıştırırken bizi de biraz kızdırdı belki ama konuya bir başka açıdan yaklaştığımızda, Alev Coşkun’un 19 Mayıs’a sahip çıkılması konusunda Samsun’u yönetenleri harekete geçirmesi bakımından iyi bir şey yaptığını da söyleyebiliriz.

/Ragıp GÖKER
27.11.2015