Uzun tahta iskeleden ayrılıp da ilk
kez Samsun toprağına ayaklan değen Mustafa Kemal'in kulakları dibinde askerî
bir bando bir asker marşı çalarak gümbürdemeye başladı. Samsun mutasarrıfı
Ethem bey, yüzünde takma bir gülümseme ile Mustafa Kemal'e doğru ilerleyerek
elini sıktı:
— Şehrimize hoş geldiniz, paşam!
Mustafa Kemal, baktı. Bu içi geçmiş
eski memur tiplerinden biriydi. Sezdiğine göre de ancak Ferit Paşa'ya ve
düşmanlara hizmet edebilirdi. Zaten Mustafa Kemal'i de Vahidettin'in yaveri ve
bir ordu müfettişi olduğu için karşılamaya gelmişti. Mutasarrıftan sonra,
askerî kumandan, Belediye Reisi, Polis Müdürü Refik bey, (Koraltan) mektupçu ve
başkaca hükümetin ve şehrin ileri gelenleri, sırasıyla Mustafa Kemal'in ve
arkadaşlarının ellerini sıktılar.
Mutasarrıf Ethem Bey, bir akşam önce
«muhasebe-i hususiye» müdürü Osman beyi çağırarak şöyle demişti:
— Osman Bey, İstanbul'dan bir paşanın
riyasetinde bir heyet-i teftişiye geliyor. Bunları misafir edecek bir yer
bulmak lâzım. Zaman da malûm; kimseden bir fedakârlık isteyemeyeceğimiz için
meseleyi aramızda halletmeliyiz. Ümidim sizde! Yarın sabahtan itibaren bu işle
meşgul olunuz. Osman Bey, bu işin içinden çıkabilmek için bütün gece düşünmek
zorunda kalmış, en sonrc buna bir çare bulabilmişti.
Bu teftiş heyeti için en uygun yer,
olsa olsa, Mıntaka Palas Oteli olabilirdi. Sabahleyin erkenden yataktan
fırlayan Osman bey, hemen gidip otelin sahibini bulmuş ve onunla bir anlaşmaya
varmıştı. Gelgelelim, bu otelde de bu önemli heyeti ağırlayacak hiç bir eşya
yoktu. Oteli kiralayıp anahtarlarını cebine indiren «muhasebe-i hususiye»
müdürü, bütün memurların evlerinden karyolalar, yataklar, yorganlar, mutfak
takımları^ toplayarak orasını oturulacak hale getirmiş ve dairelerden de
masalar, sandalyeler ve başka gerekli eşyayı taşıtarak yüzünün akıyla bu işin
içinden çıkıvermişti.
Çilekeş Samsun halkı, elbette
gelenlerin kim olduğunu bitmiyordu, bilemezdi de. Samsun'da bir İngiliz
yüzbaşısının emrinde bir işgal kuvveti vardı. Bu yabancıları şehirden kovmaya
gücü yetmeyen Türk paşalarının ne anlamı vardı? İsterse, bir yerine bin tane
gelsindi!
Hiçbir Samsunlu artık böyle şatafatlı
paşa giyneklerine pul vermiyordu. Şehrin sokaklarında dişinden tırnağına dek
silâhlı Pontosçu Rum çeteleri dolaşıyor ve bunlara hiç kimse bir şey
yapamıyordu. Bu yüzden deniz kıyısında işleriyle güçleriyle uğraşan yarı aç
balıkçılar, kayıkçılar ve hamallar, bu sarışın paşaya ve arkadaşlarına dikkatle
bakmayı düşünmediler bile.
Mıntaka Palas, iskeleye çok yakın
olduğundan Mustafa Kemal önde, arkadaşlarıyla karşılayıcılar arkada olduğu
halde oraya dek yayan yürüdü. Otelde hepsi soyunup dükündüler, yıkandılar ve
kendilerini bekleyen daha güç görevler için elden geldiğince dinlendiler.
Mustafa Kemal, ilk iş olarak annesine bir telgraf çekerek sağ salim Samsun'a
ayak bastığını ve sıhhatte olduğunu bildirdi.
KAYNAK: Hasan İzzettin Dinamo, Kutsal
İsyan-2, Tekin Yayınevi,1986, Sayfa:53-55
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder